Ecevit ve Gülen

Sayın Başbakan Ecevit, Fethullah Gülen hakkında tutuklama kararı verilmesine "üzüldüğünü" açıkladı. Bu sırf insani duygunun ifadesi midir?..

Yoksa, daha önce ünlü DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel'i açıkça eleştirdiği türden bu da Ecevit'in bir 'tavır' ifadesi midir? Çünkü Ecevit daha önce de Nuh Mete Yüksel'in sergilediği 'gece baskını'nı açıkça eleştirmişti. Belli ki, DGM Başsavcısı ile Sayın Ecevit'in hukuk anlayışları ve entelektüel dünyaları çok farklıdır. Ölçüsüz tavırlarından dolayı Nuh Mete Yüksel, Cumhurbaşkanı makamının da eleştirilerini çekmiş tek savcımızdır!

Gülen çok daha önce suçlu ilan edilmişti zaten... Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın deyimiyle "malumu ispat gerekmez" anlayışının egemen olduğu, dava açmanın savaş açma gibi algılandığı bu dönemde, 'kanıtlar' ne olursa olsun böyle bir iddianamenin hazırlanması sürpriz değildir.

Ecevit'in Gülen konusundaki duyarlığının bir sebebi, Gülen'in hem inançlar arasında hem din ve laiklik gerilimlerinde yumuşama ve iyileşmeye katkıda bulunan "hoşgörü" anlayışı... Gülen'in girişimleriyle ülkemizde Hıristiyan ve Musevi ruhani liderler kamuoyuna daha bir çıkmışlar, 'İslami' toplantılara katılmışlar, İslam - Hıristiyan diyaloğu başlamıştır.

Hem toplumsal hoşgörünün gelişmesi, hem AB üyeliğimiz için çok olumlu katkılardır bunlar. Gülen, "başörtüsü teferruattır" diyerek de gerilimi azaltmaya çalışmıştır. "Abant Toplantıları"nda demokratik bir laiklikle İslamın bağdaşabilirliği, itikadi ve teorik gerekçeleriyle, ortaya konulmuştur. Hayatında tek sayfa dini hareketler sosyolojisi okumamış olanlarla önyargılılar bunlara "takiye" diyebilir! Ama bunların Türkiye'deki İslami anlayışın demokratikleşmesi ve çoğulculuğun gereği olan hoşgörü kültürünün yayılması bakımından son derece olumlu olduğu kesindir. Entelektüel Ecevit elbette bunu görmektedir.

Okullar konusunda da Ecevit duyarlıdır. Gerçekten, Balkanlar'dan Orta Asya'ya Gülen'in teşvikiyle açılan okullar "bunlar çeteymiş" diye kapatılırsa, oralarda Türkçenin susmasının vebalini kim üstlenecek? 19. yüzyılda, cenaze ayinlerine katılan yargıçların bile bir ara görevden atıldığı Fransa'da "dış politikada misyonerlik çok aktif bir şekilde devlet tarafından desteklenmiş ve 19. yüzyıl Aziz Paul'den sonraki en büyük misyonerlik faaliyetine sahne olmuştu!" (T. C. Blanning, The Nineteenth Century, sf. 235, 246) "Clerikalizm (diyelim, dincilik) için "işte düşman" diyen 'militan laik' Fransız Başbakanı Gambetta, dışarda Cizvit tarikatının ve Kilise'nin en büyük destekçisiydi çünkü bunlar Fransız dilini yayıyorlardı. (R. Gildea, France, 1870 - 1914, sf. 8, 49, 59)

Bizdeki dar kafalılığı görüyor musunuz?

Olumlu hizmetleri, elbette Gülen'in bir suçu varsa soruşturmayı engellemez. Ama tablonun bütününü görmek hukukun da gereğidir. Savcı Yüksel, "cemaat" ile "çete"yi kasten karıştırmıştır. Yunan devleti de benzer şekilde İskeçe Müftüsü İbrahim Şerif'i mahkum ettirmiş, ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Yunanistan'ı mahkum etmişti! Yüksel bu AİHM kararını inceledi mi?!

Belirttiğim duyarlıklarında haklı olan Sayın Ecevit'in dikkatini çekmek istediğim bir konu var: "Kanunsuz Kararname" ile yargıda da 'malum' ölçülerle tasfiye yapılacakken yargı bağımsızlığından bahsedilebilir mi?