Uzlaşmak Bir Erdemdir
Dün gece Hilton Oteli'nde bir araya gelen değişik kesimden insanlara bakarken, Türkiye'nin bir adım sonraki görkemli tablosunu izlediğim hissini duydum. Ve bu tabloda, sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'in olmazsa olmaz portresinin belirgin rengini bir kez daha gördüm.
Alevî kesimden gelen bir yazar olarak, Sünnî kesimin sağında yer aldığı ileri sürülen bir yaklaşımdan "Ulusal Uzlaşma Ödülü" almanın üzerime yüklediği yükü düşündüm.
Bir gazeteci kardeşim, eskiden kalma ve yurtdışından ithal edilmiş olan "Sağ-Sol" kutuplaşmasına esir olmuş önyargılarıyla bir ara bana çıkışmak istedi: "Senin ne işin var burada?
Bu soruya verdiğim cevap çok boyutluydu.
Benim yerim, uzlaşma neredeyse orasıdır.
Önyargılı olmak insanı köreltir.
Hele ön yargılar zıtlaşma içeriyorsa, bu, insanın kalbini karartır.
Eskiden olmuş olayları bugün deşelemek kimseye yarar sağlamaz.
Dün öyle düşünen bir insan bugün böyle düşünebilir. İnsan 7'sinde ne ise 70'inde odur, sözü, toplumsal psikolojiye göre yanlıştır. Bu söz eğitimin insana hiçbir şey vermediğini kabul etmek anlamına gelir. Bu yüzden de, eskiden o şöyle diyordu, bu yüzden kötüdür, gibi basmakalıp düşüncelerle insanların bugününü mahkûm etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Eskiden kalma, bize dışarıdan şırınga edilen ayrıştırıcı, kışkırtıcı, zıtlaştırıcı kavramlara artık güle güle demenin zamanıdır. Sağ-sol gibi ölmüş kavramlarla bugünü yargılamak, gelişmeyi, değişmeyi göremeyen insanların kurtuluş reçetesidir.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, geçmişteki siyasal yaşamında ne yapmış, ne söylemiş olursa olsun, bugün benim gönlümdeki 'devlet adamı'dır. Onun izinde olmak, iyidir.
Fethullah Gülen'in dinî duyarlığı yüksek bir kesime manevî kılavuzluk ettiği doğrudur. Ama bu kılavuzluk eğer hoşgörüye, diyaloga açıksa ve ulusal uzlaşma yaratmaya yönelikse neden ben onun uzattığı eli sıkmayayım? Nereye kadar eski düşmanlıkları kalbimizde besleyip büyüteceğiz? Ne kazandırdı şimdiye kadar bize bu zıtlaşma, bu rakip yaratma yarışı da, bundan sonra ne kazandıracak? Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, gerçekten de diğer kuruluşlara örnek olacak çalışmalarıyla önderliği üstleniyor. Bu insanların arkasında Fethullah Gülen Hocaefendi var diye işkillenip, zehir hafiye pozlarında suç unsuru arayacağımıza, onlardan ders almaya bakalım. Ulusal uzlaşma gibi bir büyük davayı eğer onlar gündeme getirmişse, önüne kuyu kazmak yerine biz de destek olalım.
İslâm dinini, Refah Partisi ile özdeş sananlar, Fethullah Hoca'yı ve o insanların dünya ve din anlayışlarını da Refah'la özdeşleştiriyorlar. Bu yanlış değerlendirme yüzünden dinî duyarlığı yüksek her insanı Refah damgası ile damgalayıp, bir kenara itmeye kalkışıyorlar.
Gerçeğin böyle olmadığını ancak, kendi korkularının esiri olmaktan kurtulanlar anlıyorlar. Fethullah Hoca ve onların bağlılarına baktığınızda insan eğitimine ne kadar önem verdiklerini görüyorsunuz. Yurt içinde açılan okullarından çok yurt dışında dünyanın dört bir yanında açtıkları okullar, benim için Türkiye adına yapılmış en büyük hizmetlerden birisidir.
Yazın gezdiğim bu okulları görünce, devletimizin başaramadığını bu insanların başardığını görüp sevindim. Şimdi, bu okulların devlete devredilmesinden de söz ediliyor. Yurt içindekilere karışmam. Ama yurt dışındaki okulların kesinlikle bu insanların elinde kalması gerekiyor. Çünkü, devlet bu derece kaliteli ve millî heyecanla çalışan öğretmen ve personel bulamaz. O okullar, yurtdışındaki Türkiye'dir. Kontrol ettikten sonra eğitimden korkmayalım.
- tarihinde hazırlandı.