Türkçe Olimpiyatları

Geçtiğimiz hafta sonu bir grup gazeteci arkadaşımızla Almanya'nın başkenti Berlin'deydik. Berlin'de Türklerin yeryüzünde gerçekleştirdikleri en büyük organizasyonların başında gelen Türkçe Olimpiyatları'nın Almanya ayağının yarışması yapılacaktı. Benim bayıldığım bir organizasyondur bu. 115 yabancı ülkeden çocuklar Türkçelerini yarıştırıyor, Türkçe olimpiyatlarının finalinde. Her sene büyük bir ilgiyle bu büyük organizasyonun finaline katılır ve Türk olmaktan, Türkçe konuşmaktan bir kere daha gurur duyarım. Bu organizasyonu dünyanın dört bir yanına dağılmış Türk okulları düzenliyor. Hani o bir dolu sersemin olmadık iftiralar attıkları Türk okulları... Almanya ayağında da Türk okullarında okuyan Almanlar ve başka etnik gruplardan olan öğrenciler katıldılar. Hem müzik hem de şiir yarışması yapıldı. Her zaman olduğu gibi yine duygulandık, yine gururlandık. Bir Alman gencinin elinde ay-yıldızlı Türk bayrağıyla, kendi aksanıyla Türkçe şiir okuması, okurken şiiri yaşaması insanda tuhaf duygular uyandırıyor. Sanırım o ruhumuzdaki emperyal canavar uyanıveriyor birden. Bu arada bu yarışmaya Alman politikacıların da çok büyük ilgi gösterdiklerini gördük. Berlin Eyalet İçişleri Bakanı başta olmak üzere, pek çok Alman politikacı ilgiyle izledi programı.

Bu organizasyonu düşünenlere, düzenleyenlere, Türk insanına bu ufku kazandıranlara bin selam ve saygı...

Berlin İzlenimleri

Kısa süreli Berlin ziyaretimizin bu kadar dolu, bu kadar zevkli ve bu kadar verimli geçeceğini hiç tahmin etmemiştim. Bizim için tam bir kültür gezisi oldu Berlin seyahati. Salih Yaylacı dostumuz her şeyi düşünmüş. Berlin'deki arkadaşlar bize şehri enine boyuna tanıttılar. Soğuk savaşın simgesi olan "Utanç Duvarı"ndan tutun da müzelerine kadar her yeri görerek, dinleyerek, anlayarak gezdik. Berlin 2. Dünya Savaşı'nda uğradığı büyük hasara rağmen dipdiri ve yaşayan bir şehir. Bir planlama harikası gerçekten. İnsan "Bizde niçin böyle bir şehircilik yok" diye kıskanmadan edemiyor doğrusu. Bu arada Berlin müzelerinin ihtişamından bahsetmem gerekir. Onlarca müze var Berlin'de. Yıllarca doğu medeniyetlerine ait coğrafyalardan tarihi malzeme taşımışlar müzelerine. Mısır, İran, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinin en güzel eserleri bu müzelerde sergileniyor. Her zaman olduğu gibi asabım yine bozuldu. Bu eserler niçin ait oldukları yerlerde değil de buradalar diye düşündüm. Ama Almanlara kızacak halimiz yok. Sen kendi eserlerine sahip çıkmazsan ve tabii geri kalmış bir toplum olursan, elin adamı gelip alır gider.

Bu arada Pergamon Müzesi benim için tek kelimeyle çıldırtıcı güzellikteydi. Hem fena halde öfkelendim hem de çok beğendim müzeyi. Öfkelendim, çünkü bizim Ege'nin ne kadar tarihi eseri varsa adamlar gemiye yükleyip götürmüşler. O muhteşem Bergama Zeus Sunağı insanın içini acıtıyor. Nasıl bir gaflet bu bizimki, nasıl kaptırdık bize ait olan bu değerleri anlamak mümkün değil. Diğer yandan da Almanları takdir ettim. Adamlar o kadar güzel bir müze yapmışlar ki, içine girince kendinizi eski çağlarda hayal ediyorsunuz.

Berlin'den dönerken kafamın bir yanında Türkçe şiir okuyan Alman çocuklar, diğer yanında da, "Acaba bizde de bir gün böyle güzel müzeler olacak mı?" düşüncesi vardı.