Üç Asırlık Günahlarımız

Türkiye'de başta hükümet, sonra üniversiteler, anayasal kurumlar ve medya öncelikle hangi ortak hedefe yürümelidir? Bu soru, bir bakıma kutuplaşmalarla güç kaybettiğimiz bir vetirede, sağduyulu herkesi yeniden düşünmeye, bir durum muhakemesine davet etme anlamı taşıyor.

Tavsiyeleri ile milletimiz için pek çok sahada bir yenilenme hamlesi başlatan Sayın Fethullah Gülen'in bu konuda çok orijinal bir tespiti var. Diyor ki: "Yeniden dirilişimiz, ihmallerimizi gidermede yatıyor. Biz, dilimizi ve ilimleri ihmal ettik. Bu günah için içten bir tevbe etmeliyiz. Günah hangi türden işlenmişse, tevbe de o türden bir sevapla olur. Evet, telafi edilmesi gereken neyse, onu telafi etmekle tevbe etmiş oluruz. Millet olarak üç asırdır en önemli günahlarımız ilimde geri kalma, fakirlik, iftirak (ayrılık) ve cehalettir. Bu günahların tevbesi de, ancak millet olarak zenginleşme, bütünleşme ve ilimden geçer. Bunları gerçekleştireceğimiz ana kadar, tevbemiz tamam değil demektir. Biz çok günah işledik. Mesela şahsi hayatımız adına hangi fedakârlıkta bulunduk? Sürekli sancı içinde keşiften keşife koşan beyinler yetiştirdik mi?" (Fethullah Gülen'le Amerika'da Bir Ay, İsmail Ünal. Işık Yayınları.) Dilimizi her yönden ihmal ettik. "Öztürkçe" salgınına yakalananlardan tutun da, değerlerimize kaynaklık eden temel eserleri okuyamaz hale gelişimize kadar yaşadığımız pek çok menfilik, koca bir milleti, birkaç yüz kelime ile konuşan kuru kalabalıklar haline getirdi. Dilini kaybeden millet, yaşama hakkını da kaybeder. Dili fakirleşenlerin, bilimde, fikirde, sanatta geri kalması mukadderdir.

Taklitçilik, kolaycılık, hazıra konma gibi son birkaç asrın insanımıza bulaştırdığı zaaflardan ötürü bilim ve teknolojide nal topladık. Eğitim ve bilim yuvaları, okullar ve üniversiteler, ideolojik çekişmelerden fırsat bulamadıkları için araştırma ve hamle heyecanını neredeyse yok ettiler.

İlköğretimden üniversitenin sonuna kadar ezberciliğe mahkum edilen nesiller, sorgulamayı, bilim adamının sahip olması gereken derinliğine inceleme ve araştırmayı, titizlik ve sabrı unutup gittiler.

Sayın Gülen'in teşvik ettiği yurtiçindeki ve yurtdışındaki okulların en büyük ortak özelliği, bu okulların öğrencilerinin bilim olimpiyatlarında hep üst sıraları almasıdır. Bu okullar, bulundukları her ülkenin insanına, "biz adam olmayız" lafının geçersizliğini ispatlamıştır.

Bu arada İngilizce ile öğretimin yanında okutulan Türkçe sayesinde, dilimiz giderek bir dünya dili haline gelmiştir.

Kimileri tezat zannettikleri bu çıkışı anlamamış, kimileri de suret-i haktan görünerek başkaları adına tezviratta bulunmuşlardır. "Bu okullarda matematik, fizik, kimya, biyoloji ve bilgisayar dersleri neden İngilizce öğretiliyor?" diyenler, bu okulların öğrencileri ile ilk defa yapılan ve seyreden herkesin heyecen ve gözyaşıyla takdirlerini kazanan "Türkçe Olimpiyadı"nı ise görmezden gelmişlerdir. İngilizce bugün bütün dünyada bir haberleşme ve ilim dili iken, buna karşı çıkanların mantığını iyi niyetle bağdaştırmakta zorlanacağımız gibi, bu itirazı yapanların, kendi çocukları ve yakınları için Türkiye'de ve Batılı ülkelerde İngilizce eğitim veren kolejleri tercih etmeleri de oldukça manidardır.

İnsafla cevap verilsin; bilimle ilgili dersleri İngilizce vermezseniz dünyanın dört bir tarafında sizin okullarınız neden tercih sebebi olsun?

Başka türlü de Türkçeyi öğretebilir misiniz?

Tekrar başa dönelim. Siyasetin bugün üç hedefi olmalı: Milletçe zenginleşme, başta etnik ve mezhep ayrılıkları olmak üzere ayrılık yerine kardeşliği tesis etme ve ilme sarılma...