Ecevit

Sayın Ecevit'i Türkiye'de kutuplaşmanın en şiddetli olduğu yıllarda tanıdım. İsmet İnönü'yle yarıştığı ve CHP Genel Başkanlığı'na seçildiği tarihi kurultayı Yeniden Milli Mücadele dergisinin muhabiri olarak baştan sona izledim. Kendisine karşı o yıllarda peşin fikirli, acımasız ve saldırgan bir üslubumuz vardı. (Sol kesim de aynı üsluptaydı. Hatırlamak isteyenler Hasan Cemal'in 'Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım' kitabını okusunlar.) Yıllar sonra şimdi büyük çoğunluğumuz değiştik.

Radikal ve militan üsluplardan, siyah-beyaz bakışlardan arındık. Hala kavgayı ve kutuplaşmayı isteyenler de var; ama azınlıktalar. Tek yapabildikleri; anti demokratik bir ortamda karambolden gol atabilir miyiz hesabıyla yalana, tahriklere başvurmak. Türkiye'nin yumuşak karnı "irtica" gündemleriyle hedefe varmak. Karanlık senaryoları ise Başbakan Sayın Ecevit'in "inançlara saygılı laiklik" anlayışı bozuyor.

Bu konuda Sayın Ecevit'in ilkeli ve samimi olması o senaryolara bel bağlayanları rahatsız ediyor. Halbuki sol görüşlü bir lider olarak Ecevit'in büyük dindar kitleye kucaklayıcı bir bilgelikle yaklaşımı bütün toplumu rahatlatıyor. İç barış adına, iç bütünlük adına değeri tahminlerin ötesinde öylesine gönül köprüleri kuruyor ki, buna ancak "tarihi bir görev" sıfatı layık olabilir. Üstelik Sayın Ecevit bu milli görevi yaparken şahsi bir menfaat beklentisiyle de suçlanamıyor. Çünkü onun bazı liderlerden farklı olarak bir "aile fotoğrafı", büyük ihalelerin arkasında isimleri çıkan bir "yakın çevre"si yok...

Bütünüyle kimse kimsenin fikirlerine katılmaz. Ancak şunu pek çok kişi gibi biz de çok açık söyleyebiliriz ki, Sayın Ecevit; yozlaşan, kokuşan ve çürüyen siyasi hayatımızda ismi saygınlığını koruyan bir siyasetçidir. "Değiştim" diyebilen karakteriyle, dürüstlüğüyle, nezaketiyle, duygusallığıyla, tevazu ile, insan ve Türkiye sevgisiyle örnek alınabilecek bir devlet adamıdır. Bazıları diyecektir ki; "Fethullah Gülen'i tutuyor, ondan böyle yazıyorsunuz..." Bu doğru değil. Evet, Sayın Ecevit, dik duran kimsenin kalmadığı yönetici koltuklarından mertçe ses veren bir lider olarak Gülen'in zor günlerindeki yiğitliğiyle çözümde daha da büyüdü, bu doğru. Ama beni asıl etkileyen, bu tavrının; genel çizgisinden, inançlara saygılı laiklik anlayışından kaynaklanmasıdır. Aslolan Türk milletinin, farklılıklarına rağmen kucaklaşabilmesidir. Kutuplaşmayı artırmaya çalışanlar değil, kucaklaşmayı, sevgiyi ve hoşgörüyü savunanlara hepimiz sahip çıkmalıyız.

Bu açıdan önceki günkü yazımla ilgili bir okuyucu telefonu beni hem çok sevindirdi, hem de ümitlendirdi. Arayan bir DSP'li ilçe yöneticisiydi. Ben yazımın sonunda, "Sayın Gülen'e, Ecevit gibi dürüst bir devlet adamının sahip çıkması bizce yeterli ve önemli bir ölçüdür." demiştim. DSP'li arkadaşımız bizler de Ecevit gibi düşünüyoruz, Sayın Ecevit'i tek başına düşünmeyiniz." dedi. Yeğenlerinin, en yakınlarının sayesinde Gülen'in hizmetlerinden haberdar olduğunu anlattı. Belirtmeye çalıştığım gibi Sayın Ecevit çift taraflı bir büyük hizmet görüyor.

Bir taraftan inançlara saygılı laiklik anlayışı ile dindar kesimlerin kafalarındaki ters bakış açılarını düzeltiyor, diğer taraftan da kendisini sevenlerin büyük "sağ" kitle ile buluşmasını, barışmasını sağlıyor. "Hizbullah"ın vahşetleri ardından inançlara saygılı laikliğin, laik demokratik sistemin önemini vurgulaması da, sağ kulvarda hala ayılmayan varsa, onlara bir şeyler anlatmak içindir. Çok değil birkaç yıl önce 6 milletvekiliyle grup bile kuramayan Sayın Ecevit'e meğer şu günler için ihtiyaç varmış...

Daha önce rahmetli Özal için söylemiştim, şimdi de Sayın Başbakan için söylüyorum: "Ben Ecevit'i seviyorum, kimse kızmasın."