Ses ve Karakter

Okurken güleceksiniz, bundan eminim. Ama inanın manzara acıtıcı, hatta korkutucu. Belki ilk bakışta basit gelebilir; ama ruh halinin ipuçlarını vermesi açısından ben çok önemsedim. İsterseniz anlatayım, kararı siz verin: Sabah gazetesi 4 Mart Cumartesi günü 1. sayfasından küçük bir haber anonsu yayınladı: 'Dikkat! Pazartesi kar geliyor...' Meteoroloji Genel Müdürlüğü kaynaklı rutin bir 'tahmin raporu'nun haber şekline dönüştürülmesinden başka bir şey değildi bu. Bu arada, Sabahçılar anlamaz; ama bir parantez açayım; 'Mugayyebat-ı hamse' konusunda çoklarıyla tartışmışımdır. Her işini nizamlı, disiplinli yapan bir Kudret, elbette ki yağışı da, belli bir nizam ve silsile ile gönderecektir. Bir dönem, bu konularda son derece tutucu olan bir amirim ile bayağı hararetli tartıştığımı hatırlarım. O, meteorolojinin yanılması için adeta dua ederdi. Oysa ben tersini düşünürdüm, meteoroloji tahminlerinin tutması, disiplini, kanunları, ahengiyle son derece düzenli bir 'kurgulayıcı'nın deliliydi.. Neyse mevzumuza dönelim. Sabah ceridesi bu haberi yaptıktan sonra, pazar günü sabahleyin günlük güneşlik olan İstanbul, akşam bir kar ve tipi fırtınasına teslim oldu. Pazartesi de, dondurucu soğuğa.

Salı günü bu gazetenin 28. sayfasını okurken gözlerime inanamadım. Sabah sanki karı ve yağışı kendisi sağlamış gibi inanılmaz bir ruh haliyle şu başlığı atmıştı: 'Sabah yazarsa işte böyle yazar! Sabah gazetesi cumartesi günü, 'Pazartesi kar geliyor' başlığıyla vatandaşı uyarmıştı. Kar yağdı, yollar kapandı...' Belki sıkılmasalar, 'Aslında karı biz yağdırdık' demekten haya etmeyeceklerdi. Halbuki, karı yağdıran Allah, tahmin eden meteoroloji ilminin kurumu, bize aktaran bir gazeteydi. Haberdar etmesi gerekenlerin, icra eder gibi gururla salınması, medyamızın kendini ululaştırma hastalığının nişanesinden başka ne olabilirdi ki bu?

Aynı mantığı biraz daha karikatürleştirerek çeşitleyeyim isterseniz:

Yarın sabah güneşin kaçta doğacağını biliyoruz. İsterseniz gazetemizin birinci sayfasına, 'İstanbul'da yarın sabah güneş saat 06.23'te doğacak' dedikten sonra, cuma günü de manşete, 'Sabah yazarsa böyle yazar. Dün güneşin saat 06.22'de doğacağını yazmıştık. Aynen öyle oldu' demek gibi bir şey bu. Haberi sahiplenip, haber verici olmak yerine, kurgulayıcı, fonksiyonel görev üstlenen bir mantık ile hareket eden nesne, bir süre sonra halkı yönetmeye, yönlendirmeye, emretmeye, istediği yöne çekmeye çabalayan bir 'erk' oluveriyor.

Bu mutasyon çok tehlikeli, aynı zamanda ahlaki bir felcin habercisi aslında. Bakın hemen başka bir örnek:

Bu gazetenin muhabirleri, bir haber için müzik profesörü M. Erdoğan Sürat'e gidip, 'ses analiziyle karakter tahlili' konusunda bir görüşme yapıyorlar. Prof. Sürat, bilimsel verilerle görüşlerini belirtiyor. Bu arada muhabirler Fethullah Gülen ve STKB'ciler ile ilgili de sorular soruyorlar. Sabah gazetesi 5 Mart Pazar günkü ilavelerinde haberi yayınlıyorlar. Ancak uzman profesörün açıklamalarının işlerine gelen bölümlerini yayınlarken, bir yıl önce kendilerinin tetikleyerek bir infaz furyasına dönüştürdüğü, yargılanmadan asmaya çabaladıkları kişi hakkındaki olumlu ve diğer tetikçilerin aleyhine olan sonuçları görmezden geliyorlar. Cımbızla çekilip atılıyor bu kısımlar haberden. Kırca Paşa'nın, kendisiyle ilgili kısımları resimli olarak yayınlatırken, F. Gülen ile ilgili kısımların yayınlanmamasına meslek ahlakı 'tık' demiyor. Ne de olsa, kendisi paşa olsa, 28 Şubat'a aynen imza atar!..

Peki Sabahçıların yayınlamadıkları kısımlarda neler var? Arkadaşımız Onur Kaya'nın haberine göre ilki Fethullah Gülen ile ilgili şeyler. Prof. Dr. Sürat'in Gülen'in sesiyle ilgili yaptığı analizin sonuçları özetle şöyle: 'Gülen'in istek ve tercihlerindeki samimiyet derecesini; istek, niyet ve tercihlerinin zaman içerisinde hangi değişikliklere uğradığını; hangi kurumları esas aldığını göstermek üzere hazırlanan çizgisel ilmi gösterimler grafiklerdeki düzgün yapıyla samimi bir ruhun tutarlılığını yansıtmaktadır.' Açıkçası bu bilimsel verinin Kırca Ali'nin ve avanesinin hoşuna gitmesini beklemek safdillik olur. Rapor bu kadarla kalmıyor, yine Fethullah Gülen ile ilgili bölüm: 'Gülen'in ulusal çıkarımız yönündeki istek ve tercihleri günlük politikalardan etkilenmemiştir...

Gülen cumhuriyetin kurumlarına sahiptir. Onları merkeze almıştır...

Gülen'in tercihlerinin kaynağı milli ihtiyaçlarımızdır.' Bunları söyleyen cami müezzini ya da Fethullah Gülen'i seven sıradan bir kişi değil, bilimin ta kendisi. Bakın Sürat Hoca bu konuda neler diyor: 'Bu kıratta, çapta kişilerden bize hoşgörü gelir, hayat gelir. Olumsuz bir şey olsa idi söylerdim. Samimi görmeseydim karşı çıkardım. Çünkü samimi olmayan yarın benim de yolumu tıkar.' Bir de madalyonun diğer yönüne, Düğme Cemaati'nin tetikçilerine bakalım. İşte size 5 kafadarın infaz gecesi ruh halleri: Yine söz raporun: 'Bu kişileri tek tek ses olarak ölçtük. Bayanı hariç tutarsak diğer dördü tüccar kişiler ve ticari amaçla bunu yapıyorlar.' Kullanılan kelimeye dikkat; 'Tüccar!' Neyin ticaretini yapıyorlardır sizce? Ağızlarına neyi sakız etttiklerine bakarsak anlarız:

Laiklik, Atatürkçülük, din... Varın son cümleyi de siz kurun! Rapor bu kadarla kalmıyor, alın size Kırca Ali ve hempalarının halet-i ruhiyelerine dair birkaç cümle: 'Ses analizlerinden elde ettiğimize göre bu çalışmayı maddi manevi kazanç sağlamak için yapmışlar. Söylediklerine inanmıyorlar, kendilerine özgüvenleri asla yok, bir hayal alemi uydurmuşlar, zaten söyledikleri birbirleriyle çelişkili. Yalnızca kadın kendi söylediğine inanıyor.

Fakat o da Türk insanını tanımıyor.' Profesör kesinlikle haklı. Yakında sizlere yazmayı düşündüğüm, bu beş kafadarın mahkeme macerasından, işin tüm sorumluluğunu 'kadın'a yüklemelerinden göreceksiniz bunu. Hukuk, ses bilimini destekleyecek anlayacağınız... Son sözümüz, kendilerini demokrat göstermeye çabalayan, cuntacı zihniyete. Kırca Ali, her fırsatta demokrasiden, söz hakkından, kıldan, tüyden, bilmem neden bahseder. Alın işte, ekranda söz hakkı vermediği, tersine kurgu oyunlarıyla yıpratmaya, kamuoyu önünde küçük düşürmeye çabaladığı kesim ile tarafını tutup, sırtını sıvazladığı kesimin iç yüzü. Peki bu kısımların yayınlanmasını kim engelledi?

Fethullah Gülen'e ekranda canlı infaz uygulamak isteyenler, sayfada onu haklı çıkaran haberi görmeye nasıl tahammül edebilirler ki? Karı, yağmuru, doluyu kendilerinin yağdırdıklarını zannedenlerin, ekranlarda 'adam asmaca' oynamalarına şaşıran bizler mi tuhafız yoksa?

Bir türkü dilime dolandı, günün anlam ve önemiyle teğet bile geçmiyor; içinde inekli, sinekli yoğurt ve tüfekli omuz geçiyor.