Rüşvet!!!

Darbeler, 28 Şubat'ın yıldönümü vesilesiyle yeniden gündeme geldi. Son bombayı 12 Eylül'ün patronu Kenan Evren patlattı. Evren Paşa, Muğla Üniversitesi'nde gerçekleşen ve Kanal D'de yayınlanan Genç Bakış programında soruları cevapladı.

Aslında sunucu daha seviyeli olsa ve salondaki öğrenciler YÖK standartları dışına taşabilseler çok faydalı bir program olabilirdi. O kadar ki işkenceyle ilgili soru gelmeyişine Evren bile şaşırdı ve 'Siz sormadınız; ama ben söyleyeyim.' deyip söze girdi: "İşkence yapılmadı mı? Yapılmış. Benim bilgim yok. Hatta duyduğum zaman üzüldüm. Emirler verdik, işkence yapmayın karakollarda, hapishanelerde diye; ama ne yapalım ki hapishanelerdeki gardiyanlar var ya! Bunlardan illallah demiş 12 Eylül'den evvel çünkü. Gardiyanları dövüyorlar, işkence, neler yapıyorlar. Şimdi o da hıncını çıkarıyor, 'Siz mi böyle yapıyordunuz?' diye. İşkenceler oldu, işkenceden ölenler de oldu. Hatta bir astsubayla bir polis mahkemeye verildi, ceza aldılar."

Evren sanki masal anlatıyor, az daha gözlerimiz kapanacak ve tatlı rüyalara dalacaktık. 12 Eylül döneminde sağcıyı solcuya, solcuyu sağcıya teslim eden sistematik işkenceyi, bir anda üç beş gardiyanın kişisel intikam girişimine dönüştürüverdi. Binlerce mağduru olan bir suçtan iki kişinin mahkûm olmasını ise yeterli görüyor.

Evren, terör ortamını darbenin haklı gerekçesi sayarak, 'Bugün olsa yine yaparım.' şeklinde kendini savunuyor. Karşısında gerçek bir gazeteci olsa Evren'e Orgeneral Bedrettin Demirel'in, 'Darbeye bir yıl önce karar vermiştik; ama şartların olgunlaşmasını bekledik.' sözlerinin ne anlama geldiğini sorardı. Yine iyi bir gazeteci, Süleyman Demirel'in, "Terör ayyuka çıkarken, kendileri Antalya'da tapu kadastro müdürü müydü? 11 Eylül'de akan kan 13 Eylül'de nasıl durdu?" sözlerini hatırlatırdı. Demirel, haklıydı, zira ülkenin tamamı sıkıyönetim altındaydı. Sıkıyönetim, sivillerin devreden çekilerek güvenlik meselesini tamamen askerlerin inisiyatifine bırakmaları değil mi? Günde 30-40 kişi terör yüzünden ölüyorsa en başta Genelkurmay Başkanı'nı sorgulamak gerekmez mi? Bu arada bazılarının Fethullah Gülen takıntısı işlerini bile doğru dürüst yapmalarını engelliyor. Evren, Gülen'le ilgili ısrarlı sorulara cevap verirken zorlanıyor. "Biz onu 12 Eylül döneminde mahkemeye verdik. İzmir'de sıkıyönetim mahkemesine gitti ve orada beraat etti. Ne yapalım?" ifadeleri Gülen'le arasına mesafe koymaya yetmeyince biraz tuhaflaştı. Karşısındaki 'gazetecinin' de ittirmesiyle Gülen'i rüşvetçi ve cumhuriyet düşmanı yapıverdi.

Gülünç bir rivayete göre Fethullah Gülen, Evren'e rüşvet olarak bir kol saati göndermiş, karşılığında ise kendisiyle görüşmeyi talep ediyormuş. Armutalan'daki villasında kendini 'nü' resimler yapmaya adamış eski cumhurbaşkanıyla görüşünce Gülen'in eline ne geçeceğini tam anlayamadık. Terörist gibi aranır ve yargılanırken ve Evren de ağzından çıkan kanunken görüşmeye çalışmamış bir insan bu şartlarda niye görüşmek ister ki? Kaşıkçı elmasını oyup kol saatine çevirmedilerse rüşvetin meblağı da çok şaşırtıcı! Kol saatiyle çocuk bile kandırmak zorken, Evren Paşa'yı kandıracağını düşünmek çok akıllıca değil. Birileri Paşa'mızı işletmeye çalışmış olmasın?

'Cumhuriyet düşmanı' suçlamasına cevabı avukatlarına bırakıp, bu suçlamaya mesnet yapılan 'kravat takmazdı' suçlamasının komikliğine değinip geçelim. Hayatını anlatan kitaplara göz atılsa, bu iddianın ne kadar çürük olduğu anlaşılır.

"Milliyet'in mutfağında takıntılı birileri mi var?" diye düşünmeye başladım. Yakınlarda 'Rusya'daki okullar kapanıyor' şeklinde doğru olmayan haber girdiler. Neyse ki Milliyet yöneticileri hatayı bilahare düzeltti. Şimdi bu komik iddiaları gündeme taşıyorlar. Gülen'i daha iyi tanımaları için kendi arşivlerine girip 22 gün süren Fethullah Gülen'le 11 gün yazı dizisine baksalar keşke!