Côte D'ivoire-Abidjan

Bir grup işadamı ve eğitim gönüllüsüyle birlikte, 17 Mart 2007'de, Batı Afrika ülkesi "Fildişi Sahilleri" ve "Fas" gezine çıktık. Aracıkan Koltuk sahibi İnegöl'ün önde gelen ve tanınmış işadamlarından Orhan Aracıkan, ihracat kenti İnegöl'ün Starwood gibi önde gelen firmalarının gümrük işlerini takip eden gümrük müşaviri Hüseyin Uyan, Domaniç Yolunda muhteşem bir manzarayla Bursalılara muhteşem bir yemek keyfi yaşatan Yayla Sofrası sahibi Murat Korkmaz... vb. önde gelen İnegöllülerin katıldığı bu gezi, İstanbul'dan başladı, 4-5 saatlik bir uçuştan sonra Kazablanka'ya, oradan bir 4-5 saat daha bir uçuşla ancak Abidjan'a ulaşıldı. Türk işadamlarının özverili gayretleriyle açılmış olan Fildişi'nin kültür başkenti Abidjan'daki Türk okulunu ziyaret ettik. Oralarda dalgalanan ülkemizin bayrağını görünce bütün yorgunluklarımızı âdetâ unuttuk. Öz evimizde hissettik kendimizi. Üç günü Fildişi'nde, geri kalan üç gününü de Fas'ta geçirdiğimiz gezimiz bize yepyeni dünyaları tanıttı. Fildişi, Türkiye için yeni ve tanınmayan bir ülke. Onlar da bizi pek tanımıyorlar. Bütün Batı Afrika gibi onlar da Fransız sömürgesi. Dilleri Fransızca. Şimdiye kadar iç karışıklıkların, saat başı darbelerin hüküm sürdüğü ülke, artık gözünü dünyaya açmaya başlamış. Batı Afrika'nın en önemli ülkesi olma konumuna doğru ilerliyor. Önlerinde çok çetin tepeler olduğu kesin. Ama bunu aşmaya da azmetmiş görünüyorlar.

Côte d'Ivoire, Fildişi'nin Fransızcası. Türkiye'nin üçte biri kadar bir ülke Fildişi. Etrafındaki ülkeler, Burkina Faso, Gana, Gine, Liberya ve Mali. Orman ürünleri, kahve, kakao, muz, ananas, tropikal meyveler, palmiye özü, mısır, pirinç, manyok, patates, şeker, pamuk, kassava, kauçuk, kereste, balıkçılık, meyvecilik geçim kaynaklarının bir kısmı... Dünyanın en büyük kakao ve en büyük 5. kahve üreticisi, Fildişi. Temel besin ihtiyaç maddelerinde kendine yeterli bir ülke. Çok zengin demir cevheri ve bakır madeni mevcut. Avrupa Takımları'na verdikleri futbolcular da en büyük geçim kaynaklarından biri sayılabilir! Herkes Drogba hayranı bu ülkede. Dünyanın el kadar devletçiklerinin bile konsolosluğunun bulunduğu Fildişi'nde -maalesef- ülkemizi temsil eden herhangi bir resmî makam yok. Oradan Türkiye görünmüyor âdeta. 2002 Dünya Kupası'ndan olsa gerek bazıları tek Hasan Şaş'ı tanıyor. Şu koca ülkeyi Hasan Şaş kadar da tanıtamamışız doğrusu! Hele hele Fildişi gibi yeni yeni gelişmekte olan ülkelerden canım ülkeme bakınca üzülmemek elde değil. Ülkemizdeki kısır çekişmeleri, medyayı meşgul eden abes iştigalleri hatırlayınca kahroluyor insan. Ama dünyadaki bu eğitim ve ticaret faaliyetlerini görünce de -şimdilik her ne kadar yeterli olmasalar bile- bir "Buna da bin şükür!" çekiyoruz.

Fildişi, Fransızca konuşan Batı Afrika ülkeleri içinde geleneksel olarak en güçlü ekonomiye sahip ülke. Ayrıca, Batı Afrika'nın finans ve ticaret merkezi gibi. Ülke ekonomisinde Lübnanlıların önemli bir yeri var. Aralık 1999'daki hükümet darbesinden sonra ülkedeki uluslararası ticaret ilişkileri gözle görülür ölçüde azalmış. Ancak, siyasî durumun normale dönmeye başlamasıyla nisbî olarak hızla eski seviyesine döneceği beklentisi hâkim. Bununla beraber devam etmekte olan siyasî belirsizlik ekonomik faaliyetlerde düşüşü de beraberinde getirmiş. 2002 yılında, ekonomik gerekçelerle Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Kuzey bölgesi, mevcut yönetime karşı bir isyan hareketi başlatmış. Müslüman kuzey ile Hıristiyan güney arasında iç savaş başlamış ve güneydeki resmî yönetimle dayanışma anlaşması bulunan Fransa, isyancıların güneye inmesini engellemiştir. Ancak 2004 yılında Devlet Başkanının, Fransa'nın kendisine karşı bir darbe girişimini başlattığını öne sürerek halkı, Fransızlara karşı kışkırtmasıyla olaylar tekrar başlamış ve Fransız askerleri Fransızlara karşı halk gösterilerinin başlamasıyla halka ateş açmıştır (30-50 ölü). Bunun üzerine halk, Fransız sivillere saldırmaya başlamış. Bu çerçevede Fransa, buraya karşı askerî harekata başlamış ve ülkenin zaten az sayıda olan Hava Kuvvetlerini vurmuş. Daha sonra BM devreye girmiş ve barış gücü görevlendirilmiş. Şu anda da işte bu kaostan kurtulma gayretleri devam ediyor.

Başlıca ticaret ve sanayi merkezi olan Abidjan, 3 milyon nüfusa sahiptir ve burada önemli bir azınlık nüfus refah içinde yaşamaktadır. Genel olarak Lübnanlı dağıtıcıların elinde olan ithal malların perakende satışı yavaş yavaş artmaktadır. Mal tedariki, genelde mallarına âşinâ oldukları Fransa'dan ve Avrupa ülkelerinden yapılıyor. Ancak hükümet, ithal kaynaklarının çeşitlenmesini teşvik edici politikalar da uygulamakta. Bunu işadamlarımızca değerlendirilmesi gerekir. Tanıyanları Türkleri ve ülkemizi çok seviyorlar.

Evet, oralarda ülkemizin esamisi okunmuyor. Halbuki ülkemizin konumu daha farklı olmalıydı. Konumunun hakkını verebilmeliydi bu köklü ve şanlı maziye sahip ülke. Herkesin kendisinden birşeyler beklediği ecdat yâdigârı muhteşem kültürümüzü dünyaya tanıtmalıydık. Hiç olmazsa onun temizliğini aktarmalıydık dünyaya. İslâm yorumunu götürmeliydik bütün bir dünyaya. Âlem buna muhtaç. "Anadolu Müslümanlığı" diyoruz ya, aslında boşuna değil. Çünkü oraların Müslümanlığına bakınca dünyaya verebileceği hiçbir şeyleri yok onların. Yalınayak abdesthaneye giren ve bu haliyle abdest alıp bahçede yalınayak yürüye yürüye camiye giren Müslüman'dan ne bekleyebilirsiniz ki! Aynı büyük kaptan tasla su alıyorsun, onunla tuvalete gidiyorsun, yere koyuyorsun ve tekrar gelip aynı kaptan su doldurup abdest alıyorsun! Hani temizlik imandandı? İşte tüm bunları görünce, Anadolu Müslümanlığının ve bu ülkenin temizliğinin başka bir şey olduğunu çok iyi anlıyor insan. Ancak bir şekilde ülkemizin önünün açılmasına da müsaade edilmiyor anlaşılan. Rabbim bu ülkeye kastedenlere fırsat vermesin. Ülkemizi dünyanın her yanında temsil eden ve onun büyümesi-tanınması için çalışan fedâkar öğretmenlerimize ve işadamlarımıza da kolaylıklar ihsan etsin.

Fildişi'nin, yaklaşık yüzde otuzu Müslüman, diğer yüzde otuzu Hıristiyan ve geri kalanı da animist ve din tanımayanlardan oluşuyor. En büyük şehri Abidcan. Resmiyet noktasında sıkıntılar olduğundan rakamlar çok farklı. Bursa kadar bir şehir anlaşılan. Çok hoş bir kent. Okyanus kenarında, okyanus içerilere doğru girmiş, haliçler ve platolar oluşturmuş. O güzelim yeşilliği görünce "acaba Afrika'da değil miyiz!" diyesimiz geliyor doğrusu. Ancak o güzelliğin hakkı verilememiş. Temizlik kültürleri pek yok. Tıpkı yemek kültürlerinin de bize hiç uymadığı gibi, hatta çok acayip olduğu için! Tuvalet âdâbı da sıfır. İnsanlar sokakta ve üstelik ayakta tuvaletlerini milletin gözleri önüne rahatlıkla yapabiliyorlar! Ülke ekvatora yakın olduğu için epey sıcak. Sıcak koşulların vermiş olduğu bir gevşemişlik benzer ülkelerde oluğu gibi orada da fazlasıyla mevcut. Genelde insanlar gamsız ve hayattan bezmiş durumda. Çünkü bilmem kaç asırdır sömürülmüş, beyinleri yıkanmış ve idealleri yerle bir edilmiş. Sayısız miktarda yabancı kolej var. İnsanın pek değeri yok aslında bu ülkede. Afrika'nın diğer ülkelerinde olduğu gibi ortalama ölüm yaşı kırk civarında seyrediyor burada da. Hastalık, bakımsızlık, pislik vb. sebeplerden dolayı ölüm oranları fazla. Hatta, bizi giderken fazlasıyla tedirgin eden sivrisinekten bulaşan malaria ve sıtma gibi rahatsızlıklar da var. Giderken öyle endişelenmiştik ki, artık Abidcan'da havalanının kapısı açılınca deveci armudu veya yumruk gibi sivrisineklerin hücumuna uğrayacağımızı sanıyorduk! Ancak sımsıcak tanıdık simalar bizi karşılayınca ve kaldığımız 3 gün zarfında ciddi hiçbir şey de görmeyince hamdolsun rahatladık. Ancak bu tür sorunların olduğu da bir gerçek. Aşı olmadan bazı Afrika ülkeleri gibi bu ülkeye de giremiyorsunuz. Sağlık açısından bu çok mühim.

Oradaki Türk öğretmenler ciddi özverilerle çalışıyorlar. 4 Türk öğretmen var. 20 sınıflık bir okul kurmuşlar. Okul, kiralık bir bina. Okulun sahibi olan Müslüman bayan, Hacda bir Türkle görüşüyor. Türkiyeli hacı "sizin orada Türk okulu yok mu!" diye sormuş. "Hayır!" cevabını alınca da "Dünyanın her yanında Türk okulları var. Muhmetelen size de gelirler, bekle!" demiş. Ve o kadıncağız bundan sonra hep beklemeye ve duaya koyulmuş. Çünkü onun da bir okulu varmış. İç karışıklıkta, Fransızlara verdiği okulu onlardan geri alınca boşta kalmış koca bina. Sonunda duaları kabul olmuş. Bir şekilde tevafuk eseri Okul müdürü Zeki Beyle tanışınca dünyası değişmiş. Ve kiraların çok üst düzeyde oluğu bu ülkedeki bu güzel binayı ucuz bir fiyata Türklere vermiş. Okul yeni açıldığından öğrencisi henüz az. Ancak önümüzdeki yıl için ciddi şeyler düşünüyorlar. Güzel reklam yapıyorlar. İnşallah seneye 200'den fazla öğrenci kaydetme çalışmaları var.

Müslüman bir Fildişi'li şunları söylüyor: "Türk işadamlarının kurduğu bu okulun ecrini Allah'tan başka hiçbir kimse veremez!" Bu zat, yıllar evvel Afrika'yı dolaşan gözü yaşlı bir hadis profesörümüzü tanıyınca hayatı değişmiş. "O profesörün gözyaşlarını unutamıyorum. Onun ağlamaları yalan olamazdı. Bu gözlerde yalan yok dedim!" diyor, "ve ondan sonra da bu arkadaşlardan asla ayrılmadım!" demeyi de unutmuyor. Fildişi'liler ikramı pek seviyorlar. Bu tür tanıdıkların evlerine yemeğe götürdüler. Ve hepsi de çok ciddi hazırlıklar yapmışlar. Biz ortalama 11-12 kişiydik. Ama 30 kişi olsa herhalde doyardı. Ama dediğim gibi yemek zevkleri çok farklı!

Sağolsunlar, ordaki arkadaşlarımız kaldığımız 3 gün zarfında bizi pek uyutmadılar, hep gezdirdiler. Kendi evlerinde misafir ettiler. Bol bol mango, ananas, hindistan cevizi ve kaju ikram ettiler. Fildişi'nde dışarıda pek yemek mümkün değil. Lüks yaşamın dışındaki semtlerin kirliliğini ve insanların temizliğe önem vermeyişini görünce iştahtan kesiliyorsunuz! O yüzden biz de genelde kaldığımız öğretmen arkadaşlarımızın evinde yemeye ve orada daha ziyade kahvaltılarla idare etmeye çalıştık. Tabii Lübnanlıların açtığı balık lokantasındaki balık ziyafeti bambaşkaydı!

Fildişi'nin Millî Eğitim Bakanlığı'ndan özel öğretimden sorumlu resmî zevâtının da hazır bulunduğu gezimiz çok bereketli geçti. Mösyö Jean Poul, üç gün boyunca bizi yalnız bırakmadı, iyi ağırladı. Evlerine götürdüler ve kendi kültürlerine göre türlü türlü ikramlarda bulundular. Yaptığımız okyanus gezintisinde çevrede gördüğümüz o güzellik, villalar, yemyeşil tabiat muhteşemdi. "Duymak, asla görmek gibi olamaz!" diye meşhur bir söz var. Kesinlikle gidip görmek lazım. Ama bu dünyayı tanımak için herhalde bu kısa ömür yetmeyecek. Bir bilgenin dediği gibi bir üçyüz yıl ömür olmalı ki ancak o zaman birşey anlayabilir insan. Bu üçyüz yılın da yüzünde okumalı, yüzünde okutmalı, geri kalan diğer yüzünde de dünyayı gezmeli, o bilgenin dediğine göre!

Hamdolsun bu okullar vesilesiyle çeşitli ülkeleri tanıma fırsatı buluyoruz. Ülkeler âdeta birer çiçek gibi açılıyor önümüzde. Elin Çin ve Maçin'inin gelip fabrika kurduğu Fildişi'nde sadece biz Türkler yokmuşuz şimdiye dek meğer. Çoğu yer öyle değil mi aslında! Evet oralarda Çinliler, Lübnanlılar cirit atıyorlar. Ama bizler yokuz. Neden? Çünkü biz burada birbirimizle boğuşmak zorundayız! Azıcık önümüzü açan, ülkemize ve dinamik işadamlarımıza öncülük yapan, ufuk veren vatan-millet sevdalıları da öcü gibi gösterilmeye devam ediliyor hâlâ! Ama ne zamana kadar? Elbette bunun da bir sonu var. Çünkü dünyaya bakınca hadiseler farklı istikamette gelişiyor. Yurt dışındaki bu okullar, öğretmenler ve işadamlarımız el ele verip bu ülkenin gönüllü tanıtımını yapıyorlar, önünü açıyorlar. İnsanlar gezilerle dünyaya açılıyorlar. Sadece Fas'ta 6 tane gezi grubu vardı bizimle aynı anda. Bunların kimisi ticârî vb. yatırımlar için oradaydılar.

Daha fazla teferruat var. Ama müsaadenizle onları ve Fildişi dönüşü yaptığımız 3 günlük Fas ziyaretini haftaya aktarayım isterseniz. Orada da güzel izlenimlerde bulunduk. İşadamlarımız çeşitli bağlantılar yaptılar. Fas'taki Türk Okulları'nı da gezdik. Tarık b. Ziyad'ın, Ukbe b. Nâfi'nin ülkesinde gözümüz gönlümüz daha da açıldı, gezip görmenin, insanları götürüp bu tür güzel olayları yerinde incelettirmenin faydasına bir kez daha iman ettik doğrusu.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.