Kendi Cennetlerimizi Keşfedelim

Bir önceki yazımda kendisinden söz ettiğim Prof. Dr. Pierre Montandon'un "Moğolistan'daki Türk okulları ziyareti" başlığı altındaki yazısından bazı alıntılar yapmak istiyorum:

İstanbul'da Fatih Koleji ve Üniversitesi'ni ziyaret ettik. Eğitim sistemi ve öğretim metotları üzerine bilgiler edindik. Nihayet, yarısı orta yaş üzerinde zeki insanlar, diğer yarısı genç iş adamlarından oluşan bir Türk grubuyla Moğolistan'a hareket ettik. Hepsi de çok iyi bir dost, sıcakkanlı ve hayranlık uyandıran kişiler, yani hem iyi niyetli hem de iyi bir gözlemci grup...

Moğolistan'da, Ulan-Batur ve Bayan-Ulgey şehirlerindeki Türk-Moğol okullarını ziyaret ettik. Şüphesiz, çok az tanınan bu ülkeyi ziyaret, oldukça heyecan vericiydi. Uçaktan iner inmez, büyük steplerin çekiciliği, orijinal giyimli insanlar dikkat çekiyordu. (...) Okulların ziyareti, Moğol öğrenciler ve velileriyle görüşmeler, Türk öğretmenlerle görüşme ve nihayet Moğol devlet yetkilileriyle görüşmeler ve talebelerin okul kapanış merasimlerine katılma şeklinde ziyaretler gerçekleştirdik. Türk öğretmenlerine karşı Moğol halkı ve yetkililerinin göstermiş oldukları dostluk ve saygıdan çok etkilendim. Bu 20-30 yaş arasındaki öğretmenler, bu insanlık misyonu olarak değerlendirdikleri hadiseye senelerini vakfetmişler. Hepsi de Moğol halkı için büyük bir dostluk ve gayretle çalışıyorlar. Hepsi de yerli dili öğrenme mecburiyeti hissetmişler ve bu istisnai kültürel saygıyı göz ardı etmek haksızlık olur. (...) Okulların sınıfları ve koridorları, eski çağ ve yeni çağdan tanıdığımız sosyal bilimciler, bilginler ve matematik alimlerinin portreleriyle süslenmiş. Basit gibi bile olsa, aslında modern bilimlerin anlaşılmasında esas olan bu kavramlar hala geçerliliğini sürdürüyor.

Asılı bu afişlere ve soru soran talebelerin bilgilerine hayran kaldım. Bu sadelik içinde, her okulda en son model bilgisayarlar, diskler ve alabildiğince her konuyla ilgili referanslar mevcuttu. Talebeler, çok iyi eğitilmiş, disiplinli erkek ve kızlardı ve hepsi de içinde bulundukları şartlardan son derece mutluydular." "Bayan-Ulgey pazarının kalabalığında tek başına gezerken bir grup gencin yanıma yaklaşması sürpriz oldu. İçlerinden biri çok güzel İngilizce konuşuyordu. O, Türk okulun öğrencisiydi ve bulunduğu şehirden dışarı hiç çıkmamıştı. Tıp doktoru olmak istiyordu. (...) Hepsi de Türkiye'de öğrenim görüp memleketlerine dönmek istiyordu. Bana, çok zeki ve meraklı geldiler. Şüphesiz onların hayran oldukları ve saygı duydukları çok mükemmel öğretmenleri vardı." "İstanbul'da Fethullah Gülen'i ziyaret, benim ekstra ordiner maceramın finali ve en yüksek noktası oldu. Büyük bir moral gücün kaynak aldığı sade, kanaatkar ve alçak gönüllü bir şahsiyet. Birdenbire, bizim çağımızı çevreleyen materyalizmin zıddına bütün bu enerjileri harekete geçiren, alışmışlığın dışında bir ideali besleyenin o olduğunu anladım. Bana bir yandan çok büyük bir kültür, geniş insani bilgiler ve çok büyük bir iyilik sahibi olduğu izlenimini verdi. Yeniden, hiç Türkçe anlayamadığıma ve konuşamadığıma üzüldüm. Ve pek tabii, Cenevre'ye döner dönmez onun eserlerinden biri ve çok iyi İngilizceye çevrilmiş olan 'Yitirilmiş Cennete Doğru' kitabını okumaya koyuldum. İfade edilen fikirler, benim ilk intibamı tasdik etti."

Yabancıların bile farkına vardığı, kendi cennetlerimizin keşfini, inşaallah bu ülkenin çok uzak kalmış insanları da yapar.