Fethullah Gülen Hocaefendi'nin israf karşısındaki tavrı
Dünya Gıda Örgütü'nün verilerine göre yılda, yaklaşık 10 milyon insan açlık ve yetersiz beslenmeden ölüyor. 1 milyar insan ise açlık tehlikesi altında yaşam mücadelesi veriyor. Buna rağmen geçtiğimiz yıl dünya çapında 1 milyar 300 milyon ton yiyecek çöpe atıldı. Gelişmiş ülkelerde çöpe giden gıdaların yüzde 40'ı ise hâlâ yenebilecek durumda. Sadece bu rakamlar bile atılan yiyeceklerin dünyadaki açlığı ortadan kaldırabilecek miktarda olduğunu gösteriyor.
Merceği biraz yakına tuttuğumuzda bu olumsuz tablonun ülkemizde de yaşandığını görüyoruz. Yapılan araştırmalara göre günde 10 milyon 80 bin ekmeği israf ediyoruz. Mobilyalarımızı sekiz yılda bir, cep telefonlarımızı ise 11 ayda bir değiştiriyoruz. Geçtiğimiz yıl 871 milyon doları ayakkabı, 194 milyonu halı, 43 milyonu şemsiye, 65 milyonu ayna, 461 milyon doları ise deri bavul, kemer ve giyim ürünü ithal etmek için harcadık. Resmî verilere baktığımızda da hane halkının yüzde 45'i gelirinden daha fazla harcama yapıyor. 2010-2011 yılları arasında daha kazanmadığımız 95 milyar lirayı harcadık.
Üretimden çok tüketime dayalı ekonomik sistem, verilerde de görüldüğü gibi bizi tüketim toplumu haline getirirdi. Çığ gibi büyüyen harcama alışkanlığı israfı kaçınılmaz kılıyor. Peki bu kısır döngüden kurtulmak mümkün değil mi? Dinimize göre israftan neden kaçınmamız gerekiyor? Bu sorulara gelin hep birlikte cevap arayalım.
İsraf dengesiz, amaçsız veya gayrimeşru bir amaç için harcama yapmak, saçıp savurmak, meşru bir yerde kullanılması gerekenden fazlasını tüketmek, haddi aşmak anlamlarına geliyor. İsrafı sadece yeme, içme ve alışverişte aşırıya gitmek olarak düşünmemek gerekiyor. Zamanı boşa geçirmek, malayani sözler sarfetmek, fakirin hakkı olan sadakayı vermemek, Peygamber mesajına aldırmayıp şirk ve küfrü tercih etmek, ibadetlerde kusurlu davranmak, ahlâkî davranışlar sergilememek, hukukî ihlallede bulunmak, haksızlıklara karşılık vermede ölçüsüz davranmak, yeryüzünde bozgunculuk yapmak da bu kapsama giriyor. Fakat yaygın anlamıyla ekonomik kaynakların dengesizce kullanılması şeklinde bilinen israf, nimetleri istifademize sunan Allah'ın hoşuna gitmeyen davranışlardan biri. Bu sebeple birçok ayette israf yasaklanmış: "Ey Âdemoğulları, her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (A'raf, 31). Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de israfa karşı ümmetini uyarır: "Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz: Ömrünü nasıl geçirdi? İlmi ile nasıl amel etti? Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcadı? Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?"
İsrafın dünyevî ve uhrevî birçok zararlarını saymak mümkün. Ancak onun, nimetleri verene karşı bir saygısızlık olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor. Fethullah Gülen Hocaefendi durumu şöyle açıklıyor: "Müsrif adam, İlahî takdire ve alın teriyle elde ettiğine razı olmaz, sürekli daha fazlasını ister; hiç şükretmez, daima şikayette bulunur; helâl rızkını az görür, gayrimeşru olup olmadığına aldırmadan daha külfetsiz ve daha çok kazancın peşine düşer, hatta o yolda izzet ve haysiyetini dahi feda eder. Bu itibarla, israf bereketin kesilmesinin ve zillete düşmenin mühim bir sebebidir." Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de 19. Lem'a'da (İktisat Risalesi) israfın bir neticesinin de hırs olduğunu ifade ederek, hırsın 'sebeb-i hasaret'e, 'kanaatsizlik'e ve 'ihlâs ve amel-i uhreviyenin azalmasına' yol açacağını belirtiyor.
Tüketimin ölçüsü ne olmalı?
İnsanların ihtiyaçlarının nefsanî istek ve arzuların devreye girmesiyle sınırsız boyutlara ulaştığı bir gerçek. Dolayısıyla istek ve arzulara ölçü koymak şart. Bu sebepledir ki savurganlık dinimizce hoş görülmüyor. Hatta Kur'an-ı Kerim, saçıp savurmayı yasaklamakla kalmayıp bu tutumu şeytanî bir sıfat olarak ele alıyor: "Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, ama sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabb'ine karşı pek nankördür" (İsrâ, 26-27).
Tüketmek hayatımızın bir gerçeği. Fakat dinimizin her şeyde olduğu gibi bu konuda da bir ölçüsü olmalı. Cevabı yine Kur'an'da buluyoruz: "Onlar ki harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar, ikisi arası orta yolu tutarlar" (Furkan, 67). Ayetten de anlaşılacağı gibi dinimiz, cimriliği ve savurganlığı doğru bulmayıp, harcamanın makul sınırlar içinde olmasını tavsiye ediyor. Zira İslâm'ın öngördüğü sistem iktisatlı yaşamayı gerektiriyor. Yani haddi aşmadan, aşırıya gitmeden, gereğinden az veya çok harcamaktan kaçınarak tüketmemiz lazım. Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de bir hadis-i şeriflerinde, "İsraf ve gösteriş olmaksızın yiyiniz, giyiniz, tasadduk ediniz. Allah verdiği nimeti kulunun üzerinde görmekten hoşlanır." buyuruyor.
Demek ki harcamalarımızda orta yolu bulmak en doğru tercih. Kaldı ki Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhit Mert'e göre, insanın ihtiyaçlarını karşılarken orta yolu takip etmesi, kendisi için bir güvenlik şeridi oluşturuyor. Bunun için davranış ve harcamada ihtiyaç ve faydalı olma kriterinin esas alınması elzem. Neyin ihtiyaç olduğuna ve ihtiyaçların hangi miktarda kaynak kullanımıyla gidereceğine ise akıl ve vicdanın karar vermesi gerekiyor. Zira, insana bazen ihtiyaç gibi görünen, fakat toplumsal durumlar göz önüne alındığında vicdanı rahatsız eden hususlar olabilir. Bu hissiyat da kişiyi israftan alıkoyar.
Gelgelelim günümüzde tüketmek, gündelik hayatımızın sıradan bir parçası haline geldi. Bunun birçok sebebi var: Son yıllarda ekonomik anlamda yaşanan gelişmelerle beraber, tüketim gücünün artması, tüketim ürünlerinin reklamlar aracılığıyla en parlak şekilde pazarlanması, alışveriş merkezlerinin yaygınlaşması, kredi kartlarına sahip olmanın kolaylaşması ve taksit ile para harcamanın verdiği acının ötelenmesi, benmerkezci kişilik yapısının toplum içinde artışı, en iyi, en özel, en güzel olma arzularının yaygınlaşması, filmler ve dizilerle ihtişamlı hayatın özendirilmesi, vb. İsrafa teşvik eden en önemli faktörlerden biri de "Onda var bende de olsun" anlayışı. Hatta bu durum bazen yarışa bile dönüşebiliyor. Nitekim çevremizde sosyal statüyü giyim-kuşam ve sahip olunan ev, araba ve eşyalara bağlayan, bulunduğu ortamda parmakla gösterilen kişi arzusunda olanların sayısı giderek artıyor.
Üretmek ve tasarruf etmekten çok tüketime dayalı ekonomik sistem birçok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Fethullah Gülen Hocaefendi şu tespitlerde bulunuyor: "Bugün israf, toplumun hemen her kesiminde büyük bir felâket hâlini almıştır. Çünkü lüks sayılabilecek pek çok eşya artık zarurî ihtiyaç maddesi telâkki edilmektedir. Öyle ki medeniyet, bedeviyete nispeten âdeta hayatı birkaç kat ağırlaştırmış, insanı el emeği ve alın teriyle kazanıp helâl çizgide yaşayamaz hâle getirmiştir."
Alışveriş, hastalığa dönüşebilir
Alışverişin hayatımızın olmazsa olmazı haline gelmesi birçok psikolojik soruna da yol açıyor. Erişkin Psikiyatri Uzmanı Dr. Barış Önen Ünsalver, insanların "Buna ihtiyacım var, bu kadardan bir şey olmaz, zaten eskimişti, herkes böyle yapıyor." gibi sorularla israfı normalleştirmeye çalıştığına dikkat çekiyor. Aslında bu bahaneler bir nevi iç rahatlatma metodu. Fakat alışverişin hastalığa dönüşme durumu da söz konusu. Ünsalver, bu problemi şöyle açıklıyor: "Eğer bir kişi hayatındaki mutsuzluk, öfke, korku, kaygı gibi duygularını alışveriş yaparak gideriyorsa ve bu duygularıyla başa çıkmak için başka daha etkin bir yol bulamıyorsa zamanla alışveriş bir ilaç yerini alabilir. Ya da bazı kişiler için alışveriş tıpkı kumar oynamak gibi önlenmesi güç bir dürtü kontrol sorunu olabilir. Bu kişiler olumsuz duygularını ötelemek için değil, dürtülerini kontrol edemediklerinden ve haz peşinde gittiklerinden zamanla alışveriş bağımlısı olurlar."
Aşırı tüketimden kaçınma bilincinin gelecek nesillere aktarılması büyük önem taşıyor. Bu da çocuklarda iktisat bilincinin oluşturulmasına bağlı. Ünsalver, ebeveynleri çocuğun her maddî talebini kabul etmemeleri ancak aşırı kısıtlayıcı da olmamaları konusunda uyarıyor. Barış Önen Ünsalver'e göre çocuğa, fazladan oyuncak, kıyafet gibi şeyler alınmaması, 3-4 yaşından itibaren çalışmanın ve para kazanmanın anlamının örneklerle açıklanması, çocuğun bir kumbarasının olup harçlık biriktirmeye ve kendi harcamalarını planlamasına özendirilmesi, ilkokul çağından itibaren düzenli ve sabit bir harçlık verilerek para planı yapmanın öğretilmesi gerekiyor.
Toplumsal ve kişisel anlamda israfı engellemenin birinci yolu tabii ki onu fark etmek. Yani diğer bir deyişle alışveriş yaparken geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği dikkate almak. İsrafın önüne geçmenin ikinci yolu ise iktisatlı yaşamak. Prof. Dr. Muhit Mert, iktisatlı davranmayı, Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanmak şeklinde yorumluyor: "Zira Allah (cc), yaratmada öyle davranıyor ve biz buna uygun olarak kâinatta azami tasarruf prensibinin hâkim olduğunu görüyoruz. İktisat etmek nimetlere karşı bir hürmeti ifade eder. Dolayısıyla bu, manevî bir şükür ifadesi. İktisat, ekonomik kaynakların kullanımında orta yol olduğu için de bir erdemdir. Yani insan tavır ve davranışlarında orta bir mertebe tutturdu mu, sırat-ı müstakimi bulmuş ve pek çok tehlikeye karşı kendisini korumuş olur."
Bizler söz israfından kaçınmak için ağzına çakıl taşı koyan, ancak üç ayda bir evinde yemek pişiren, her canı çekilen şeyi elde etmeyi müsriflik kabul eden İslâm medeniyetinin vârisleriyiz. Bugün o medeniyeti kuranlardan daha fazla dünyevî imkânlara sahip olsak da onlar kadar mutlu ve huzurlu değiliz. Bir türlü doyuma ulaşamıyoruz. Aldıkça daha fazlasını istiyoruz. Sahabe Efendilerimize yeten şeyler her nedense bize yetmiyor. Halbuki bugün o ufka yetişemesek dahi onların yolundan pekala yürüyebiliriz. O halde gelin hep birlikte israfa kapıları kapatarak, iktisadın bereketinden istifade edelim.
Hocaefendi'nin israf karşısındaki tavrı
Fethullah Gülen Hocaefendi, iktisatlı yaşama, israfa girmeme, eşyaya karşı, dolayısıyla da eşyayı Yaratan'a karşı saygılı olma ekseninde bir hayat benimsiyor. Hocaefendi'nin yanındaki talebelerinden Said Tunçpınar, onun israfa karşı tavrını şöyle anlatıyor: "Hocaefendi zaman ve söz israfında bulunmamaya dikkat ediyor. Programlı ve iktisatlı davranmaya özen gösteriyor. Amerika'ya ilk geldiği günlerde, arkadaşlar küçük bir rulo çöp poşeti almışlardı; fakat o rulo yıllar geçmesine rağmen hâlâ bitmedi. Çünkü çöp poşeti yerine hocamız, kendisine hediye gelen eşya poşetlerini kullanıyor. Bunları bir yerde biriktiriyor ve sonra onları çöp tenekesine takıp çöp poşeti olarak kullanıyor. Bir kağıt havluyu bile en az birkaç defa kullanıyor. Onunla ilk olarak elini yüzünü kuruluyor. Sonra onu atmak yerine lavabonun kenarlarını silmede ya da zemini temizlemede kullanıyor. Kullanılamaz hale geldikten sonra da çöp kutusuna atıyor. Abdest alırken de hassas davranıyor. Suyu sicim gibi ince akıttığından ve azalarını yıkarken fasıllarda musluğu kapattığından yeri geldikçe hâlâ bahsediyor. Hocamız hiçbir şeyin fazlasını yanında tutmamaya dikkat ediyor. Kendisine gelen bütün armağanları misafirlerine dağıtıyor. Hediye olarak gelen eşyaların içerisinden çıkan karton ve kutuları dahi israf etmemeye özen gösteriyor. Hatta şiir, makale ve yazılarını gömleğin içerisinden çıkan kağıtlara yazıyor." (Cihan Yenilmez)
- tarihinde hazırlandı.