Sulhü temin için gerekirse kan kusup 'kızılcık şerbeti içtim' demeli

Fethullah Gülen: Sulhü temin için gerekirse kan kusup 'kızılcık şerbeti içtim' demeli

Fethullah Gülen Hocaefendi, internet sitesi ‘herkul.org’da yayınlanan son sohbetinde ‘barış’ın önemine dikkat çekti. 19 dakikalık videoda, Nisa Sûresi’nin 128. ayetine işaret eden Gülen, önemli mesajlar verdi: “Milli onur ayaklar altına alınmamak kaydıyla toplumsal barışı sağlamak için elden gelen her şey yapılmalıdır.”

Fethullah Gülen Hocaefendi, haftalık sohbetlerinin yayınlandığı internet sitesi ‘herkul.org’da yer alan son videosunda ‘barış’ konusu üzerinde durdu. Dinde barışın esas olduğunu vurguladı ve İslam tarihinden, toplumsal hayattan örnekler verdi. “Sulh hayırdır, hayır sulhtadır.” diyen Gülen, Nisa Sûresi’ni hatırlattı ve 128’inci ayetlerin her zaman barış yolunu gösterdiğine işaret etti. ‘Her ne kadar ayetler, aile içi şiddet temasını işlese de bunun genelleme yapılmasına engel olmayacağına’ dikkat çekti. Ayetin sosyal hayata yaptığı atıfı şu örnekle dile getirdi: “Milli onur ayaklar altına alınmamak kaydıyla Alevî-Sünnî, Kürt-Türk, Laz-Çerkez şeklinde bölünüp parçalanmak istenen insanlar arasında barışı sağlamak için elden gelen her şeyin yapılması gerekir.” Konuşmasında Hudeybiye Anlaşması’na da değinen Hocaefendi, meseleden günümüz için de çıkarılacak dersler olduğunu söyledi. Umre için ashabıyla Hudeybiye’ye gelen Peygamber Efendimiz’in, müşriklere karşı takındığı temkinli tavrın, gerçek fethe kapı araladığını ifade ederek, problemlerin barış felsefesinin korunamamasından kaynaklandığını kaydetti: “Getirisi olan bir şey karşısında bazen kafamıza uymayan şeylere de katlanabiliriz. Aile planında, dar bir dairedeki toplum planında, geniş dairedeki toplum planında, devletler muvazenesinde hep anlaşma sağlanmalı.” Gülen Hocaefendi, ‘Sulh hayırdır, hayır sulhtadır’ başlıklı sohbetinde şu noktalar üzerinde durdu:

Kur’an, “Hayır sulhtadır” buyuruyor: Bu meseleyi günümüz hadiseleri açısından da ele alabiliriz. Birileri ‘şu doğru’ diyor. Onlar bir yönü ile bizim dışımızda olduğundan ‘doğru’ dedikleri şeye başta ‘eğri’ diyoruz. Dolayısıyla o mevzuda doğruluk adına bir planımız yok. Sadece müdafaa silahımız, “Siz yanlış düşünüyorsunuz.” oluyor. Hususiyle küreselleşen dünyada bu tarz telakki, böyle sürüp giderse ne ailede huzur kalır, ne küçük dairedeki toplumlarda, ne büyük dairedeki bir millette ne de milletler arası münasebetlerde. Oysa Kur’an, “Hayır sulhtadır, anlaşmada, uzlaşmadadır (Nisâ 128)” diyor. Kur’an, toplumun en küçük dairesi, aile açısından meseleye bakıyor. Aile, toplumun molekülüyse şayet, ondaki yıkılma, toplumda da bir sarsıntı meydana getirir. Bu nedenledir ki Kur’an-ı Kerim çok küçük dairede meseleyi ele alıyor. Orada bu mesele hayırlıysa, kasaba dairesinde, şehir dairesinde, devlet dairesinde, cihan dairesinde evleviyetle hayırlıdır.

Kafamıza uymasa da katlanmak lazım: Barış konusunda bize ters gelen bazı şeyler olabilir. ‘Keşke şu görüşme olmasa. Biz Türk milleti şöyle onurumuz var, boyun eğmesek, bazı şeylere ‘evet’ demesek denilebilir. Muhtemel o türlü şeylerle bazı problemler çözülecekse, işte Hudeybiye Sulhu’ndaki mantık ve muhakemeyle yapılması gereken şey neyse onu yapmak lazım. Ülkenin parçalanmasına meydan vermemek lazım. Devletimizin bir devlet-i aliyye olması istikametinde yoluna devam etmesini sağlamak lazım. Getirisi olan bir şey karşısında bazen kafamıza uymayan şeylere de katlanabiliriz. Barış için gerekirse kan kusulur, ‘kızılcık şerbeti içtim’ denilir.

Fethullah Gülen Hocaefendi, 19 dakikalık konuşmasında huzurun temini için katlanılabilecek her şeye katlanmak gerektiğine vurgu yaptı. Dünya barışını tesise yönelik şu tavsiyelerde bulundu: “Hangi dairede olursa olsun sulh-u umumîyi temin etmeye çalışmak ve barış içinde beraberce yaşanabileceğini ortaya koymak lazımdır. Diyelim ki Türkiye’de böyle bir sulh-i umumiyi hangi konuda temin etmeye çalışıyorsunuz? İşte farklı anlayışlar: İnanan inanmayan yani muvahhid, ateist, deist araftakiler... Bunlar arasında bile beraber yaşanır olabileceğini ortaya koymak lazım. Bu istikamette stratejiler ortaya koymak lazım. Ne var ki günümüzdeki meseleler daha ziyade bunların dışında cereyan ediyor. Mesela Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Laz-Çerkez... Şimdi bunlar arasında esasen bir sulh temin etmek gerekir. Bunun için de elden gelen her şeyin yapılması, gerekirse kan kusulması ama ‘kızılcık şerbeti içmiştim’ denilmesi gerekir. Milli onur, milli gurur ayaklar altına alınmama kaydıyla, o mefkûreye saygı devam ettiği müddetçe -bence- el de öpülebilir, etek de öpülebilir. Heyet-i İslamiye, heyet-i milliye arasında huzurun temini adına katlanılabilecek her şeye katlanmak lazım.”

‘Barış felsefesini tam yaşatamadık’

Sohbetinde Osmanlı medeniyetinin hoşgörüsünden de bahseden Gülen Hocaefendi, son asırlarda yaşanan problemlerin kaynağında ‘barış’ kültüründen uzaklaşmanın yattığını ifade etti. Konuyla ilgili şu çarpıcı tespitte bulundu: “Devlet-i Aliye dediğimiz şey nedir biliyor musunuz? Neredeyse 250 milyon bir nüfusu hâkimiyet altında tutmak demek. Esas saf kan Türk o dönemde 11 milyondur. Eğer o anlaşmalar, uzlaşmalar, müsamahalar, o hoşgörüler olmasa dört asır problemsiz siz o işi götüremezsiniz. Son asırlarda neden problemler oldu? Biz o sulh felsefesini, o sulh düşüncesini tam yaşatamadık. ‘Herkes bize benzeyecek’ dedik. Herkesi kendi tarz-ı telakkilerinde, anlayışlarında belki serbest bırakmadık. ‘Bize uyacaksınız’ dedik. Yoldan geçerken dirsek vurduk onlara. ‘Bize uyarsanız avantajınız olur’ dedik. Onlar da o desteği sizden bulamadıkları için dıştan aradılar. Ve dış destekler de sizin için problem oldu. Problem olduysa bir yönüyle orada o sulh-i umumiyi muhafaza edememekten oldu.”