İki kelimeye sığdırılmış büyük mucize
Kur'ân'ın bir diğer hususiyeti de, az sözle çok mânâ ifade etmesindeki îcazî üstünlüğüdür. O, kelime ve harfleri öyle yerli yerinde ve öylesine veciz kullanır ki, ona ait kelime ve harflerden birini kaldırsanız veya kelimelerin takdim-tehir ile yerini değiştirseniz, zebercet bir gerdanlığın yerine çocuk oyuncağı kolyeyi koymuş olursunuz.
İsterseniz bir örnekle konuyu müşahhaslaştıralım: وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَۤا أُۨولِي الْأَلْبَابِ "Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır." (Bakara sûresi, 2/179) mealiyle ifade edeceğimiz âyet de kısasta caydırıcılığı ifade adına veciz bir beyandır. Toplumdaki her türlü saldırganlığın, tecavüzün, her türlü ızrarın önünü alma konusunda iki kelime ile ifade edilmiş hayatî bir müeyyidedir. "Kısasta hayat vardır." müeyyidesi ki Kur'ân-ı Kerim bunu sadece iki kelimeden ibaret bir ifade ile فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ der ve bağlar. Bu hükme karşı nazire getirmek isteyen Arap edipleri Kur'ân nazil olduğu günden beri kendilerine göre veciz cümlelerle bunu taklit edegelmişlerdir ama heyhât! O zebercet gerdanlığın dengini ortaya koyamamışlardır.
İşte bunlardan birisi: قَتْلُ الْبَعْضِ إِحْيَاءٌ لِلْجَمْعِ "İnsanların bazısını öldürmek, cemaati ihya etmek demektir."
Kur'ân'ın iki kelimeyle ifade ettiğini, yukarıdaki ifadenin sahipleri dört kelimeyle dile getirmek istemişlerdir. Ne var ki, bu ifadede, âmi bir insanın dahi rahatlıkla görebileceği boşluklar mevcuttur. Bu itibarla da Kur'ân'ın ifadesiyle bu sözün mukayesesini yapmak zait ve münasebetsiz görülmüştür.
Âyetin örneği gösterilmeye çalışılan ikinci cümle ise şudur: أَكْثِرُوا الْقَتْلَ لِيَقْتُلَ الْقَتْلَ "Çok öldürün ki, öldürmeyi öldürmüş olasınız!"
Görüldüğü gibi bu cümlede de birçok boşluklar mevcut. Bu cümlenin mânâsında ne kısas var ne de öldürülenlerin öldürülüş sebebi. Ayrıca bu mânâ, "insanların öldürülmesini meşrulaştırma" gibi değişik iltibaslara sebebiyet verecek mahiyettedir.
Son olarak –ki edipler bu cümleyi, benzerleri arasında en veciz ve en seviyeli olarak kabul ederler; o da– اَلْقَتْلُ أَنْفَى لِلْقَتْلِ "İnsan öldürmeyi nefyetme bakımından en gerekli şey yine katildir." cümlesidir.
Bu da üç kelimeden ibarettir. Ayrıca bir kısım iltibaslara yol açacak mânâ eksiklikleri vardır. Şöyle ki, öldürmeyi engellemek için öldürmek, yanlış anlam ve tatbikata sebebiyet verebilir. Ayrıca mesele daha başka yönleriyle aşağıda ele alınacağı üzere, böyle bir söz savaşta öldürmeyi akla getirir. Kısas, böyle bir öldürme değildir ve kısasla ilgili olarak böyle bir sözün söylenmesi yanlıştır.
Şimdi nazire olarak söylenilen bu sözlerin en vecizi durumundaki son cümle ile Kur'ân'ın فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ âyeti arasında bir mukayese yapmaya çalışalım:
Mesele veciz olma yönüyle ele alınırsa görülür ki, Kur'ân âyeti bu cümleye nispetle çok vecizdir. Çünkü âyet فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ "Kısasta hayat vardır." hükmünü iki kelime ile anlatmıştır. Hâlbuki اَلْقَتْلُ أَنْفَى لِلْقَتْلِ "İnsan öldürmeyi nefyetme bakımından en gerekli şey yine katildir." ifadesinde üç kelime vardır.
Ayrıca bu ifadede "katil" kelimesi iki kere tekrar edilmiştir ki, üç kelimelik bir cümlede böyle bir tekrar hiç de beliğ değildir.
Hem söz konusu cümle insanın kendi kendisini katletmesine de açıktır. Böyle bir imayla da yanlış anlayışlara açık bir kapı bırakılmıştır. Kaldı ki suç ortaya çıkmadıkça ceza tatbik edilemez. Ama sözün ruhunda bütün bu nevi iltibasların girebileceği boşluklar bulunmaktadır.
"Kısas" kelimesine gelince, isminden de anlaşıldığı gibi bu bir mukabeledir ve sadece katil hâdisesiyle sınırlı değildir. Dövme, yaralama, kırma ve her türlü zarar verme bu mânâya dahildir. Evet, kısas, bütün bunlara karşı mukabele demektir. Fakat önceki söz tamamen "katil" ile sınırlıdır ve katil dışında yaralama, zarar verme gibi herhangi bir cezaî müeyyideyi ihtiva etmemektedir. Bu noktada kısas tabiri bütün bunları câmi iken, "katil" kelimesi dar ve sınırlı bir mânâ ifade etmektedir.
Bir diğer önemli husus, فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ ifadesinde öldürme, yaralamadan ziyade bir hayattan söz edilmektedir. Burada esas olan ne öldürme ne de herhangi bir şekilde zarar vermedir. Bilakis gerek ferdin ve gerekse aile ve cemiyetin bu nevi zararlara karşı sigorta edilmesi, emniyete kavuşturulması mevzuubahistir. "Hayat vardır"dan kasıt budur. Ayrıca, bu âyeti meydana getiren her iki kelimede hukukun en temel prensiplerinden olan hayatın kudsiyeti vurgulanmaktadır. Böylece âyette gerek terkibi cihetiyle ve gerekse mânâ yönüyle herhangi bir eksik ve gediğin olmadığı açıktır. Ayrıca âyet her yönüyle fevkalâde yumuşaktır. Öyle ki, okuyanın aklını, kalbini ve vicdanını aynı anda doldurmakta ve güven hissi vermektedir.
Görüldüğü gibi, Arap ediplerinin asırların birikimiyle dillerinden süzüle süzüle ifade edebildikleri en veciz cümleler, Kur'ân'ın bir âyeti karşısında, güneş karşısındaki mum gibi sönük kalmaktadır. Bu sebeple, onun âyetlerini duyan Arap ve Acem beliğleri ona secde etmişlerdir. Onun muhteva güzelliklerini sezip anlayan hakikatşinas edipler, o Söz Sultanı'nın yanında edeple iki büklüm olmuşlardır.
- tarihinde hazırlandı.