Haram b. Milhan
Bi’r-i Maûne şehidlerinin destanını bilmem ki bilmeyen var mıdır? Allah Rasûlü, 70 kadar kurra hafızı, irşad ekibi olarak Amr b. Tufeyl’in kabilesine göndermişti. Aralarında Hz. Enes’in dayısı ve Ümm-ü Süleym’in erkek kardeşi olan Haram b. Milhan da vardı. Haram, Allah Rasûlü’nü delice sevenlerden biriydi. Kabileye yaklaştıklarında arkadaşlarına hitaben, "Önce ben gideyim, siz burada saklanın. Eğer beni dinler ve sözlerime kulak verirlerse, siz de gelirsiniz. Yok, eğer bana birşey yaparlarsa, siz kaçar kurtulursunuz" dedi. Onlar da teklifini kabul ettiler.
Haram b. Milhan, Amir b. Tufeyl’in kabilesine vardı. Önce onu dinliyor gibi yaptılar; fakat hak ve hakikatleri anlatmaya başlayınca da, ansızın mızraklarla vücudunu delik deşik ettiler. Haram b. Milhan, kanlar içinde yere serilirken âdeta gözünden perde sıyrılmış ve öteleri müşahedeye başlamış gibiydi. Herkese ahirette nasip olacak
فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
"Biz, sen (in gözün)den perdeni açtık; bugün artık gözün keskindir" (Kaf, 50/22) mazhariyeti, ona o anda nasip olmuştu. O "Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki, kurtuldum" diyordu. Ve bakışları, cennet manzaralarına dalıp gitmişti. Kâfirler, onu öldürmekle de kalmadılar. Beraberinde gelen ne kadar sahabe varsa hepsini kılıçtan geçirdiler. Allah Rasûlü, o esnada mescidde, ashabıyla beraber oturuyorlardı. Birden hıçkırdı ve hadiseyi yanında bulunanlara haber verdi:
"Sizin kardeşleriniz (Maune suyu başında) şehid edildiler. Şehid edilirken de şöyle dediler: "Rabbim, peygamberine bizim haberimizi ulaştır... Ulaştır Sana mülaki olduğumuzu. Senin bizden razı olduğunu, bizim de Sen’den razı olduğumuzu Peygamberine haber ver." (Bazıları, bu ifadeler mensuh ayetlerdendir der) Rasûl-i Ekrem, bu hadiseden sonra her gün namazda kunut okur ve bu katliamı yapanlara beddua eder.[1] Allah (c.c), bir süre bu bedduaya müsaade buyurur sonra da
لَيْسَ لَكَ مِنْ الأَمْرِ شَيْءٌ
"(Habib-i Zîşanım!) Bu iş seni çok alâkadar etmez" (Âl-i İmrân, 3/128) der. Yani bu iş, Allah’a aittir. O, şehid olana şehadet şerbetini içirecek ve onu aziz edecektir. Kafiri de ebedî cehennem ile cezalandırmak suretiyle zelil edecektir. Cenab-ı Hakk, imhal eder de ihmal etmez. Zalime, kendine gelsin, aklını başına alsın diye mehil verir fakat bir kere de yakaladı mı, iflahlarını keser. Allah yeryüzünde nice cebbarların iflahını kesmiş, nice zalimlerin hadlerini bildirmiştir. Nice firavunların saraylarını altüst etmiş, nicelerini suya batırmış, nicelerinin başına gökten taş yağdırmış ve nicelerini de -Pompei’de olduğu gibi- ateşler altında bırakmış ve gelecektekilerine ibret olsun diye menhus cesetlerini korunmaya almıştır. Yani, Allah mühlet vermiştir ama, hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Allah Halim’dir fakat, azabı da çok elimdir. Maûne suyu başında müslüman kanı dökenler, -bilâhere İslâm’a girenler müstesna olmak kaydıyla- hep cehenneme gitmiştir. Halbuki orada şehid olanlar, cenneti kendilerine ebedî mesken edinmişlerdir. İzzet ve şeref bu da değilse, ya nedir!
[1] Buhârî, Megâzî, 28; Müslim, İmâre, 147; İbn Kesîr, el-Bidâye, 4/71-74
- tarihinde hazırlandı.