Tevazu ve Kibir
Hemen her toplum içinde zenginlik, makam, ilim, güzellik soy vb. şeyler büyüklük vesilesi olarak kabul edilen şeylerdendir. Tevazu ise bunlara rağmen insan hayatına hakim olması gereken bir ahlâk-ı âliyedir. Yani yukarıda saydığımız şeylerle tevazu birbirine rağmen işleyen, biri diğerine engel olan iki unsurdur. Fakat Müslümanlık açısından önemli olan, insanın iradesi ile bunu aşmasıdır. Tıpkı Nebiler Sultanı Hz. Muhammed (s.a.s) gibi. O kovulmuş olduğu Mekke'ye seneler sonra muzaffer bir komutan olarak girerken, tevazuundan mübarek başları, binitinin eğerinin kaşına değecek kadar aşağılardaydı. Hatta denilebilir ki O, 23 yıllık insanı gurura, kibire, büyüklenmeye sevk edebilecek hâdiselerle dopdolu hayatında tevazu ve mahviyete ters bir davranışta bulunmadığı gibi, bunlar O'nun tevazu ve mahviyetinin artmasına sebep teşkil etmiştir.
Zaten önemli olan da bu değil midir? Eğer insan, yaşadığı seneleri Allah için dolu dolu yaşamamışsa, zengin olması ne ifade eder? Dinine, milletine hizmet etme düşüncesine erken uyanmış olmanın hakkını arıyor ve bekliyorsa, bu Allah Resûlü'nün yoluna ters değil midir? Davul gibi bomboş, tın tın öten bir hayat ile O'nun huzuruna gitmek kime ne kazandırır? Unutmayalım, tevazu, mahviyet, hacalet mü'mine yakışan ve yaraşan; tekebbür, inhiraf, kendini âlemden üstün görme ise Karun gibi insanı başaşağı getiren şeylerdir.
- tarihinde hazırlandı.