İnancın Fıtratla Bütünleşmesi
İslâm'ın biri itikad, diğeri de bu itikadın amelî ciheti olmak üzere iki yönü vardır. İtikad; İslâm'ın temel iman esasları olan, Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kadere inanma demektir. Bundan başka İslâm'ın bir de amelî ciheti vardır ki, ibadet ü taat ve evrad ü ezkar bu kategori içine girmektedir. İtikada ait meseleler, İslâm'ın kökü, ibadete müteallik hususlar ise dalları ve semereleri hükmündedir.
İbadet, bütün güç ve kuvveti ile itikada ait meselelerin blokajı ve onları inkişaf ettiren fakülteleridir. Zira dinî hayatın kaymalardan korunması ve kollanması ancak ibadet ü taatle mümkündür. İnsan, ibadet ü taat olmazsa, kendi tabiatıyla bütünleşemez ve bunun neticesinde onun için, her zaman bir kısım değişik inhiraf noktalarından kaymalar söz konusu olabilir.
İbadet ü taat, insanda ikinci bir fıtrat meydana getirir ve işte bu ikinci fıtrat, insanın gerçek kimliğini oluşturur. Günümüzde eksikliği ciddî şekilde hissedilen bu durum, çok yaygın olarak kimlik arayışı veya kimlik bunalımı şeklinde kendini hissettirmektedir. Zannediyorum bizler, gerçek kimliğin ne olduğunu da bilmemekteyiz. Bir mü'min için kimlik, akide ile alâkalı manzumeyi olduğu gibi kabul etmek, ibadet ü taatla bütünleşmek ve muamelatını da tarihten gelen sâbit şekliyle yerine getirmektir. İşte ibadet ü taat sayesinde inanılan bu nazarî hakikatlar, doğrudan doğruya pratiğe dönmekte ve dolayısıyla da insan tabiatıyla bütünleşmektedir.
İnsan, nazarî olarak inanılması gerekli olan bir kısım hakikatleri kabul edebilir. Ancak, ister ilim adına yapılan araştırmalarda, isterse inanç ve ibadet dünyasıyla alâkalı hususlarda olsun, mârifetullah ufkuna ulaşmak nazarî akılla değil; amelî akılla mümkün olacaktır. Zira insan, inancını ancak ibadet ü taatla tabiatının bir parçası ve derinliği hâline getirebilir. Bu sebeple ibadet ü taat yapmayan bir insanın inancı sığdır ve böyle bir insan her an inhiraf etmeye mahkumdur.
- tarihinde hazırlandı.