Namazda üç mertebe vardır
1. Mükellefiyet olarak eda edilen namaz: Ülfet alaşımlı ve sadece Cenab‑ı Hakk’ın emrini yerine getirmiş olmakla sınırlı kılınan namazlar bu mertebeye dahildir. Hiç namaz kılmamaya göre elbette ki bu da bir mertebedir. Ancak, böyle namaz sahipleri, namazı terk etme mesuliyetinden kurtulsa da namazdan elde edilebilecek feyizlere tam mazhar olamazlar.
2. Kötülüklerden koruyan namaz: Namaz, insanları fuhşiyattan ve dinin çirkin gördüğü bütün kötülüklerden korur. Evet, Cenab‑ı Hak, namaza böyle bir hususiyet vermiştir. Ne var ki, namazdan bu ölçüde istifade edebilmek, gerçek namaz ruhunu yakalamakla mümkün olur. Şuurlu eda edilmiş her namaz, sahibini koruyucu bir atmosfer gibi kuşatır ve münkeratın yol bulup ona ulaşmasına mâni olur. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), namazdaki bu hususiyeti, kapısının önünden geçen nehirde her gün beş defa yıkanan insanın kirlerden temizlenmesi teşbihiyle de anlatır.[1] Zaten namazdaki bu hususiyettir ki, sel sel olup üzerimize gelen münkerattan bizleri koruyup muhafaza etmektedir. Aksi hâlde bu kadar çirkinliğe ruhumuzun direnç göstermesi nasıl mümkün olurdu ki!..
3. Miraç buudlu namaz: Her dakikası seneler kazandırabilecek çapta kılınan namaz, Miraç televvünlü namazdır. Böyle bir namazı yakalamak çok zordur ve ancak seçkin ruhlara mahsustur; ama yine de mümkündür. Madem mümkündür, herkes gayret etmeli ve hiç olmazsa hayatının belli dönemlerinde böyle bir namazı yakalamaya çalışmalıdır.
Burada şu hatırlatmayı yapmakta da fayda var: Namaz her şeyden evvel bir mükellefiyettir; dolayısıyla da istenen seviye ve keyfiyette eda edilmese de, mutlaka kılınmalıdır. Seviyeli namaz kılamıyorum diye namazı terk etmek, bir şuur emaresi değil, aksine şeytana maskara olmanın ifadesidir. Mü’minler bu oyuna gelmemelidirler.
Diğer taraftan, namazın belli rükünleri, belli vakitleri vardır. Hiç kimsenin bunlarda keyfî tasarrufta bulunmaya hakkı ve selâhiyeti yoktur. Kendisinde böyle bir hak görenler de kesinlikle sağdan gelen şeytana yenik düşmüş kişilerdir. Dedikleri de söyledikleri de ilmin, bilginin değil, bu yenilginin delili ve işaretidir.
[1] Bkz.: Buhârî, mevâkîtü’s-salât 6; Müslim, mesâcid 283-284.
- tarihinde hazırlandı.