Cami-cemevi projesi ve alevi açılımı

Cami-cemevi projesi ve alevi açılımı

Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan, Sünnilerle birlikte ortak alanda bir cami ve cemevi yapma projesi için anlaştıklarını ifade etmiştir. Proje kapsamında aşevi, kütüphane ve toplantı salonları gibi bölümlerin ortak olarak kullanılması planlanmıştır.

Yıllardır Alevilik Bektaşilik çalışmalarında bulunan bir akademisyen olarak projeyi heyecan verici ve tarihi bulduğumu baştan ifade etmeliyim. "Alevilik nedir?" sorusuna herkes farklı bir pencereden karşılık vermektedir. Öncelikle Aleviliğin ne olduğunu doğru tanımlamak gerekmektedir. Alevilik, İslam inancının içinde yer alan tasavvufi bir yorum ve yoldur. Yani Aleviler de Allah'a, Kur'an'a, Hz. Peygamber'e inanmaktadır. Kur'an'ın hükmüyle Alevi-Sünni mü'min ve kardeştirler. Aleviler, tarih boyunca birçok mağduriyetler yaşamıştır. Aynı mağduriyet Cumhuriyet'ten günümüze devam etmektedir. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla kurumları ellerinden alınmış, harf inkılabıyla yolun kaynak kitaplarından uzaklaştırılmış, ulus devlet anlayışının uygulanmasıyla tek tipleştirme politikaları gereği inancıyla ilgili pratikleri açıkça uygulayamamış, inancını ve ritüellerini gerçekleştireceği mekânlar devletçe sağlanmamıştır. Türkiye'nin azımsanmayacak bir bölümünü oluşturan Aleviler, sonuç olarak kaderine terk edilmiştir. Bütün bu sıkıntılara ek olarak birtakım şer güçlerce organize edilen itiraflarla Alevilik yıpratılmak istenmiş, provokasyonlarla yakın tarihimiz içinde bazı elim kanlı hadiselerle Alevi-Sünni toplum birbirine düşürülmüştür.

Sözlü kültürün birikimiyle dedelerin himmeti ve kişilerin samimi gayretleriyle dünden bugüne Alevilik varlığını canlılığını koruyarak gelmiştir. Kentleşme süreciyle birlikte Alevilik, inanç pratikleri ve kimlik açısından maddi-manevi sorunlar yaşamaktadır. Bugün devletin Alevi çalıştayları düzenlemesi, Alevi sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla Aleviler seslerini ve taleplerini daha yüksek sesle dillendirmektedirler. Yaşanan tarihi tecrübelerle olgunlaşan devletimiz de düne göre bugün meseleye daha duyarlı yaklaşmaktadır. Devletin yapacağı şeyler illa ki vardır ama her iki kesime mensup sivil toplum kuruluşlarının bu meselede inisiyatif alması zorunludur. Bahsi geçen cami-cemevi projesi bu anlamda güzel bir örnektir.

Fethullah Gülen Hocaefendi cami-cemevi projesinin Alevi-Sünni toplulukları birleştiren bir köprü olabileceğine işaret etmiştir. Onun bu sözleri birçok Alevi inanç önderi tarafından da takdir ve ilgiyle karşılanmış, desteklenmiştir. Cami-cemevi yan yana projesi gerçekleşirse her iki kesim bu vesileyle bir araya gelerek birbirlerini daha iyi tanıyacak, oluşan önyargılar kırılacaktır.

Azınlık olmanın getirdiği psikolojik tavırla bazı Alevi grupları projeyi "Sünnileştirme" planı olarak niteleyerek gölgelemek isteyeceklerdir. Aslında bu bakış açısı Aleviliği tam manasıyla bilmemenin bir itirafı gibidir. Aleviliğe hakaret gibidir. Tam tersine Alevilik birçok açılardan Sünnileri etkileyecek tasavvufi bir derinlik taşımaktadır. Gelişen dünya şartları ve değişen bakış açısı ile Türk toplumu bugün geldiği tecrübe ile muhatabının kutsalına ve değerlerine saygılı olmayı bilebilecek olgunluktadır. Aynı Allah'a, aynı kitaba ve aynı peygambere inanan aynı dine mensup kişilerin inanç bağlamında bir arada bulunmalarından tabii ne olabilir? Kaldı ki toplum hayatı içinde aynı apartmanlarda komşuluk yapılmakta, aynı okulda, aynı işyerinde vb. birçok mekânda bir arada yaşanmaktadır. Daha da geriye gidersek Çanakkale'de omuz omuza savaşmış bu topraklar için şehit olmuş Alevi, Sünni aynı şehitlikte sırt sırta birlikte yatmaktadır.

Geçtiğimiz yıllarda Cumhurbaşkanı'mız Sayın Abdullah Gül'ün Tunceli'de cemevine ziyarete gitmesi, Alevi vatandaşların evine konuk olması, Ramazan'da Alevi Sünni toplulukların birlikte iftar yapması, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde Muharrem ayında Alevi-Bektaşi vakıf yöneticilerine 'oruç açma programı' düzenlenmesi, Başbakan'ın Muharrem ayında düzenlenen oruç açma programlarına katılması, geçtiğimiz dönemdeki hükümetin 'Alevî açılımı' adıyla başlattığı bu süreçte bazı Alevî inanç önderleriyle görüşülmesi dikkat çekicidir. Yine Devlet Bakanlığı düzeyinde koordine edilen Alevî çalıştaylarının düzenlenmesi Madımak Oteli'nin kamulaştırılması ve din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde Alevilikle ilgili konuların yer almasıyla sınırlı kalarak her ne kadar beklentiler uygun geniş ve somut sonuçlar getirmemişse de Alevîlerin ve uzmanların devlet yetkililerine problemleri ve çözüm önerilerini ifade etmesine imkan sağlaması açısından önemlidir.

Birkaç yıldır Sünni vatandaşların Muharrem ayında cemevlerinde oruç açma programına katılmaları, birlikte sofraya oturup lokma paylaşmaları, Hz. Hüseyin'in şehadetine ve Ehl-i Beyt'e yapılan zulme birlikte gözyaşı dökmeleri, Ramazan ayında Alevi-Sünni 'Biz bir aileyiz, Kardeşliğimizi derinleştirmeye doğru' gibi temalarla iftar sofralarında buluşmaları, Muharrem ayında 'Ramazan da bizim Muharrem de bizim' temasıyla, birlikte oruç açma programında lokma paylaşmaları, anneler gününü vesile ederek Ehl-i Beyt'in örnek annesi Hz. Fatıma'yı birlikte anmaları, toplulukları birbirine yaklaştırması, kaynaştırması sebebiyle anlamı ve önemi büyük etkinliklerdir.

Taleplerin göz ardı edilmemesi

Gezi Parkı protestolarıyla tetiklenen eylemler göstermiştir ki küçük bir kıvılcım profesyonel şer güçlerinin üflemesiyle büyük bir kitle hareketine dönüştürülebiliyor. Selçuklu ayaklanmaları da Osmanlı'da belli başlı ayaklanmalar da basit bir bahane ile başlamış, kısa sürede kitleleri arkasına almıştır. Tarihimizde ayaklanmalar sonuçta hep devlet tarafından bastırılmıştır. Fakat sonuçta birçok insanımızın canına mal olmuştur. Rüzgârın peşine takılan her gayrı memnun kişi ve topluluklar bunun bedelini canıyla ödemiş, sonuçta devlet de millet de bu işten zararlı çıkmıştır.

Hükümete düşen, muhalif halkının da makul taleplerini olabildiğince yerine getirerek gönüllerine girmek olmalıdır. Bugün azımsanmayacak bir grup olan Alevilerin öne çıkan ortak talepleri; cemevlerine inanç merkezi bağlamında statü tanınarak arsa tahsisi vb. imkanlar sağlanması, bütçeden makul bir pay ayrılarak aktif görev yapan dede ve zakirlerin desteklenmesi olarak özetlenebilir. Devlet bunu bir düzenleme ile yapabilecek güce sahiptir. Son günlerdeki üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verileceğinin açıklanması da Alevileri rencide etmiştir. Tarihte yaşanan hadiseleri o zamanki sosyal şartları bugünden doğru yorumlayabilmek zordur. Ama algıları yönetemediğimiz de bir gerçektir. Bugün Alevilerin Yavuz Selim algısı da ortadadır. Sonradan yapılan açıklamalarla Nevşehir'deki üniversitenin adının Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Tunceli'deki üniversitenin Pir Sultan Abdal Üniversitesi olarak değiştirilmesinin gündeme gelmesi bir iyi niyet yaklaşımı olarak değerlendirilebilir.

Köprünün ismi vesilesiyle yaptığı değerlendirmelerle "Bir köprü ile aramızdaki bir sürü köprüyü yıkmayalım." diyerek Allah, Peygamber, Kur'an gibi güçlü ortak paydalara dikkat çeken Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi de cami-cemevi projesinin Alevi-Sünni toplulukları birleştiren bir köprü olabileceğine işaret etmiştir. Onun bu sözleri birçok Alevi inanç önderi tarafından da takdir ve ilgiyle karşılanmış, desteklenmiştir. Gezi Parkı hadiselerini de kaygıyla izleyen Hocaefendi, orada toplanan vatandaşlara sıkılan gazdan gözleri yaşarmış, polisimize atılan taş ve molotofkokteylinden yüreği yanmış, milletinin bir ferdinin bile burnunun kanamasından rahatsız olan duyarlılığıyla her zaman birlik ve beraberlik içinde herkesin kendi konumuna saygılı davranılması gerektiğinin altını çizmiştir. Cami-cemevi yan yana projesi gerçekleşirse her iki kesim bu vesileyle bir araya gelerek birbirlerini daha iyi tanıyacak, oluşan önyargılar kırılacaktır. Bugün bu birlikteliği ve ortak inanç değerlerini unutturmak isteyenlere inat, kardeşliği pekiştirecek, derinleştirecek başka vesileler de bulunmalı, benzer programlar ve projeler yapılmalıdır ki Anadolu Aleviliğinin piri Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin dediği gibi; "Bir olalım, iri olalım, diri olalım."