Fethullah Gülen Hocaefendinin Işıktan Gülleri
Rusya'nın sosyalist imparatorluğu kendiliğinden çökünce karşımıza bir büyük fırsat çıktı. Türkistan kapıları, yüzümüze yeniden, bismillahlarla açılmaya başladı. Şimdi önümüzde, beki bin yıldan beri beklediğimiz bir "Halil İbrahim bereketi ve nimeti" duruyor. Şimdi önümüzde, belki bin yıldan beri beklediğimiz bir "Halil İbrahim bereketi ve nimeti" duruyor. Acaba bu bitmez-tükenmez zenginlikler, Türkiye'nin de yüzünü güldürecek mi? Türkistan, önce kültür dünyasıyla, sonra yüz milyonluk büyük pazarıyla Türkiye için yeni bir hayat suyu demektir. Acaba bu güzel bengisu'dan biz de birkaç yudum içebilecek miyiz? Yani Gaspıralı İsmail Bey'in: "Dilde-fikirde işde birlik" ideali, Türk Dünyası'nı yeniden aydınlatacak mı? Bu sorulara rahatlıkla "evet" cevabını verebilmek çok zor. Çünkü aziz devletimizin "Yurtta sulh-cihanda sulh!" siyaseti yüzünden, Orta Asya Türklüğü üzerinde, daha düne kadar, hiç bir ciddi araştırması-incelemesi olmadı. Yani, gelmiş-geçmiş hükümetlerimiz: "... Günün birinde şu Rus imparatorluğu dağılırsa biz ne yapmalıyız?" sorusunu aklına bile getirmedi. Gerçi: Bağımsızlıklarını ilan eden yeni Türk Cumhuriyetlerini tanımakta bir gün bile gecikmediğimiz doğru. Ama bu kardeş cumhuriyetlere Orta Asya Türk kültürünü çok iyi bilen idealist büyükelçiler gönderemediğimiz de doğru. Mesela bugünkü Özbekistan büyükelçimiz Erdoğan Aytan, Özbeklere Türk denilmesinden büyük rahatsızlık duymaktadır. Bütün Türk dünyasını, dîvanıyla ve Türk diliyle birleştirmeye çalışan Ali Şir Nevaî'yi Fars sanacak kadar kökümüzden, kültürümüzden uzaktır. Hazrete göre: "İngiltere neyse; Fransa, İtalya, Almanya neyse Özbekistan da odur!" beğendiniz mi?
Kültür eski bakanlarımızdan Fikri Durmuş Sağlar, Türk Cumhuriyetlerindeki yeni kültür müşavirliklerini, sadece bir sürgün yeri olarak düşünmüş, birlikte çalışmak istemediği bürokratları oralara postalamıştır. Fikri Durmuş o müşavirlere bugüne kadar tek bir kitap, ama tek bir kitap bile göndermemiştir! İyi mi? Halbuki Türkiyemizin, bütün sıkıntılarından sıyrılması, yeni Türk Cumhuriyetleriyle her sahada, işbirliği kurmamıza bağlı. Şimdi Türkiye-Türkistan münasebetlerinin sadece iki çok büyük, çok önemli dayanağı var. Bunlardan birincisi; aziz devletimizin beş Türk Cumhuriyetinden onbin öğrenciyi Türkiye'ye dâvet etmesi ve onlara yüksek tahsil yaptırmasıdır. Bu, dünya çapında bir büyük hizmettir. Türkiye ve Türkistan bu büyük hizmetin büyük nimetlerini önümüzdeki yıllarda görmeye başlayacaklardır.
Türkiye-Türkistan dayanışmasının ikinci mübarek kaynağı ise, yeni Türk Cumhuriyetlerinde, bir yağmur bereketiyle açtığımız özel okullardır. Aziz devletimizin, beş Türk Cumhuriyetinde, doğru-dürüst beş lisesi bile yok. İyi ki yok. Çünkü Devletimizin o liselerde vazifelendireceği idealist kadroları yok. Erdoğan Aytun kafasındaki öğretmenler Türkiye-Türkistan münasebetlerini, sadece çıkmazlara sokarlar. Mü'min ve mükrim işadamlarımızın yeni Türk Cumhuriyetlerinde –sırf Allah rızası için- açtıkları okul sayısıyla yüzyirmi civarında! Ben, iki ay önce Türkistan'daydım. Gittiğim her şehirde, o bizim özel okullarımızı özellikle ziyaret ettim. Öğrencilerle, öğretmenlerle, velilerle görüştüm. Sordum-soruşturdum. Sonunda misilsiz bir huzur ve gurur duydum. Samimi kanaatimi, geçenlerde muhterem cumhurbaşkanımıza da Çankaya'da arz ettim:
Yeni Türk Cumhuriyetlerinde açılan özel okullar, milletimizin ve devletimizin yüz akı kuruluşlarıdır. Kardeş cumhuriyetlerde itibarımızı yükseltmekte, bayrağımızı şanla-şerefle dalgalandırmaktadırlar. Bu okullar anlatamayacak kadar temiz, ciddî, modern ve mübarek eğitim ve öğretim ocaklarıdırlar. Bu okullara koşan öğretmenlerimizin Türklüğe ve İslâmiyete bağlılıkları, efendilikleri, çalışkanlıkları, faziletleri... Sosyalizmin kokuşturduğu Azerbaycan'a ve Türkistan'a yepyeni bir ruh, bir umut, bir huzur getirmiş. Bizim Anadolu liseleri seviyesindeki okullarda, eğitim Türkçe ve İngilizce yapılıyor. Ana dillerini unutan Özbeklere, Türkmenlere, Kazaklara, Kırgızlara... Yeniden kendi dilleri öğretiliyor. Rusların bile bu okullara derin hayranlıklarla baktıklarına, çocuklarını kaydettirmek için idarecilere yalvardıklarına bizzat şahid oldum. Öğrencilerin yemeleri-içmeleri giyinmeleri tamamen Türkiye'den karşılanıyor. Yani bu özel okulları, bir vefa duygusuyla ve kardeşlik ruhuyla açan işadamları, bir tek kuruş kazanmıyorlar. Aksine, ceplerinden para harcıyorlar.
Garabete bakınız: Fenerbahçe'nin yeni başkanı geçenlerde ilân etti. "Fenerbahçe takımın şampiyon yapacak futbolculara yüz milyar lira ödeyeceğim" dedi. Fenerbahçe şampiyon olunca Türkiye ne kazanacak? Enflasyon mu düşecek? Terör mü bitecek? Halbuki yüzmilyar lira, yeni Türk Cumhuriyetlerinde, elli yeni okul demektir. Şimdi birkaç yüz hayırsever Türk işadamı, paralarını ortaya koyarak Atayurdumuza okul açınca kapkaranlık kafalar homurdanmaya başlıyorlar. Fethullah Gülen Hocaefendinin açılmasına önayak olduğu özel liseler, ışığın ve modern çağın gülleridirler. Milletimiz, ışık adamları daima minnetle anacaktır ve onların sevap defterleri, ebediyyen kapanmayacaktır!
- tarihinde hazırlandı.