Zannetmeyin ki Gaz Çıkar
Canımın içi Fatih Altaylı. Ya okuma sorunsalın var, ya da anlama problematiğin. Bu tür tematik içselleştirememe olasılıklarına karşın hiç olmazsa birkaç kargamı çağırsan, fikir danışsan, rahle-i tedrisime bağdaş kursan nasıl olur?!.. Dünkü yazında 'Bu gazetelere göre (Muhafazakar kesimin gazetelerini kastediyor hazret.) MGK'ya sunulan. Fethullah Gülen raporunun açıklanmayan bölümlerinde dinimize küfrediliyor, peygamber efendimize hakaretler ediliyor...' diyor, sonra da, cezalandırılmasını istiyorsun bu gazetelerin. Aslında olay tamamen beyinsel bir sorun. Bu sebeple gazetende senden başka bu işte kullanılan kimse olmadı. Bak! Emin Abin bile bulaşmadı olaya. Oysa bak bizim gazete ne diyor: 'Böyle bir rapor devlet tarafından hazırlanmış olamaz. Kaldı ki, bu raporun neden sadece bazı bölümleri medyadan, ya da medya tarafından gizleniyor?..' İmdi; iki gözüm, canımın içi 'ibrikçi'. Genelkurmay ne diyor; 'Basın ve yayın kuruluşlarında tamamı ya da alıntıları yayımlanan raporların hiçbiri (burayı iyi anla, oku bakiim!..) Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hazırlanmamıştır...' İstersen aynı anlamı cümle içerisinde kullanayım; algına göre sulanmış olur. Diyor ki TSK; günlerden beri 'İşte devletin Fethullah raporu.', 'Fethullah'ın 3 bin intihar komandosu.', 'İşte MGK'ya sunulacak rapor.' başlıklarıyla viyak ciyak bağırdığınız raporların hiçbiri; ama hiçbiri TSK'ya ait değildir. Bir de tersten okuyalım. Belki daha iyi hazmedersin; TSK raporu medyada yoktur, bu sizlerin uydurması ya da birtakım karanlık ellerin düğmenize basmasıdır... Hah, dur daha bitmedi. Devam ediyor TSK açıklaması. Diyor ki; 'Bu tür raporlar MGK dahil herhangi bir platformda gündeme getirilmemiş ve bu konu ile ilgili kaset verilmemiştir...' Evet iki gözüm Fatih Abicim... Sen dandini dastana dinolar bostana gidiyorsun; ama TSK 'Son iki gün içinde, kartel medyasının raporlarına ek olduğu ve gizlendiği iddia edilen ek kısım hayal mahsulüdür...' demiyor ki; ne diyor? Hepsi hayal mahsulüdür, hiçbiri bizim değildir, diyor. Şimdi şunun hesabını verin abicim: 'Askerin olmayan bu raporları size kim, 'TSK kanalıyla hazırlandı.' diye yedirdi?..' De, hadi! Cevap ver! İbrikçi canımın içi! El salla el salla, sağ gösterip sol salla!
Ha aklımdayken, Nevval Hanım'a pek bir hiddetlenmişsin, kendisine 'köpek' diyen bir adama aynı üslup ile cevap verdi diye. Fatih Abi, bak sen 37 ekranında 'Şumayer'in ara gazlarını izlerken hafızan zayıflıyor. Bu 'klozet' içerikli geyiği senden iyi yapan yok. Hatta hiç unutmuyorum anneannen mi babaannen mi ne, sana 'necasetle' ilgili bir de tavsiyede bulunmuştu. Şimdi bana 'Nedir bu necaset?' diye sorma. İşim var uğraşamam seninle. Yaşar Nuri hocaya sor. O bilir.
Şimdi sıkı durun. Kargalarım kaç gündür antrenmanlı, onlarla beraber gülersiniz. Dumanlı havalarda ortaya çıkıp, halkı tahrik edici demeç vermekten başka bir numarası olmayan Atatürkçü Düşünce Derneği İstanbul İl Başkanı Bilge Bilgiç demiş ki: "Fethullah Gülen de, Apo gibi İmralı'da yargılansın...' Emrin olur Bilgiç haşmetmeap... Ne zaman istersiniz? Bu ay mı gönderelim adaya, gelecek ay mı? Kuşluk vakti mi asalım, puslu bir perşembe öğlen sonrası mı? Yağlı ilmekle mi asalım, giyotinle mi keselim? Sahi siz giyotini az pişmiş mi alırsınız? Hem, aklıma geldi, siz ve derneğiniz, hiç gittiniz mi İmralı'ya? Hiç Apo'yu kınayan basın toplantısı düzenlediniz mi? Sahi kaçınızın çocuğu şehit oldu Güneydoğu'da? Ne oldu, neden renginiz attı aniden? Bak, seni gaza getiren medya iki gündür pek bir sus pus... Günlerden beri o rapor senin, bu rapor benim ayağına olmadık aşağılık iftiraları atanların kuyrukları arka ayaklarının arasında. Hepsi, 'Biz sanmıştık ki...' gribal enfeksiyonunu yaşıyorlar. Durun, aklıma geldi... Bir fıkra yazıvereyim hemen şuracığa: İki genç tıbbiyeli yan yana yürürken yolda, önlerinde bir adamın garip bir şekilde yürüdüğünü fark etmişler. Öndeki adam boynu yana doğru kaykılmış, apış arası ayrık, bacakları hafif bükük şekilde yürüyormuş. Tıbbiyeli ya gençler, başlamışlar adama tanı koyma çabalarına. 'Zannedersem bu adamda lumbago var.' demiş birinci tıbbiyeli, 'Zira baksana belden altı kuyruk sokumuna doğru disk zorlaması sorunu yaşıyor gibi...' Öteki durur mu, atlamış hemen; 'Benim zannımca bu adamda omurilik soğanı kireçlenmesi var.' demiş, 'Baksana boynunu tutamıyor, bacaklarını kapatamıyor, adımlarını hızlı atamıyor...' Bütün bunları işiten önde yürüyen adam, yavaşlayıp gençlerin yanına gelmiş, 'Hiç de öyle zannetmeyin.' demiş kulaklarına usulca; 'Zira ben de sadece gaz çıkarırım sanıyordum; ama altıma kaçırdım, o yüzden böyle abuk sabuk yürüyorum...' Kimse kimseyi bir şey zannetmesin anlayacağınız.
Bakıyorum da Enver Abi'nin tosuncukları daha bir aşk ve şevk ile azı dişlerini gösteriyorlar bu tarafa doğru. Enver Abi, geçen sene Kıbrıs'ta bir canlı yayın arabanı gördüm. 'Aha!' dedim, 'Ne güzel 'tegerete'nin canlı yayın dümeni...' Kapısı açıktı girdim, bir şeyler montajlıyordu arkadaşlar. Yan tarafa baktım, Atatürk Havaalanı Gümrüğü'ne ait bandroller. Dedim kendi kendime; 'Kıbrıs, gümrük, bandrol etc... Ne ayak ola ki?' İnsanın aklına bin türlü şey geliyor abi. Hürmetler Enver Abi, acil şifalar! AHA: Sağa sola hayvanlar aleminin nadide parçası 'kuçu kuçu' jargonuyla bulaşan siyah kostümlü adam (Artık ne kadar adam denir siz ve vicdanınız arasındaki iç sorun o.) Necip Hablemitoğulları hakkında kargalarım küçük bir brifing verdiler bana. Meğersem ne yetenekliymiş bu Necip kardeşimiz. 20 senedir bir türlü doktorluktan doçentliğe yükselememiş. Bir sürü de eser 'intihal' ettiği halde. Tarihçi aleminde davalı olmadığı kimse yok imiş. Kargalarım bir bilgiyi de Hürriyet'ten birinin kuşunu gökyüzünde kıstırıp gagasından almışlar. Bu Hablemit abi, vakti zamanında beraberce kaldığı ülkücü arkadaşlarını bir gazeteciye gammazlamış. Detayları yazacaktım, eylemim geldi. Gidip yazı işleriyle kavga edip geliyorum. Ne zannediyorlar bunlar beni?
- tarihinde hazırlandı.