Hangi Alevi?

Cemaat siyasetinin en iç karartıcı tarafı, kendilerini cemaatin sözcüsü olarak gören bazı kişilerin farkına bile varmadan ataerkil zihniyetin kucağına düşmeleri. Bir anda tüm bir topluluğu aynı kimlik etrafında yeknesak hale getirmekle kalmayıp, söz konusu insanların ne düşündüğünü, hatta neler hissettiğini bile söylemeye yeltenen kendinden mülhem 'liderlerdir' bunlar... Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan'ın halen yurt dışında olan Fethullah Gülen'e Nâzım Hikmet'e reva görülen muamelenin yapılmaması gerektiğine dair beyanına da bu türden tepkiler geldi. İşin ilginci çoğunlukla devletin yanında durmaktan gocunmayan ve tam da bu nedenle eleştirilen Doğan'ın bir insan hakkı talebini öne sürerken; kendilerini özgürlükçü ve eşitlikçi sayanların bu talebe karşı çıkmalarıydı. İtirazın temelinde Fethullah Gülen ve Nâzım Hikmet'in ideolojik olarak çok farklı olmaları yatıyor. Oysa Doğan söz konusu iki kişiyi değil, devletin onlara muamelesini karşılaştırıyordu. Öte yandan görüldüğü üzere birtakım Alevi sözcüler ideolojiler arasında yaptıkları hiyerarşiden hareketle, belirli insanların diğerlerinden daha fazla hak sahibi olması gerektiği gibi faşizan bir tavrı benimseyebiliyorlar.

Faşizan kelimesi fazla sert bulunabilir... Ama televizyona çıkıp konuşan Alevi cemaati sözcüleri kendilerinin nasıl da devletten yana olduğunu 'bölünmez bütünlük' edebiyatı yaparak vurgularken, Gülen'in şahsında farklı bir din algısını da mahkûm etmeye çalışarak devletin kaba pozitivist laiklik anlayışını paylaştıklarını ortaya koydular. Dahası bütün bunları "Alevilerin kırmızıçizgileri vardır" diyerek sundular. Tarihe gömülü bir çeşitliliğin mirasçısı olan, kültürel açıdan olağanüstü zengin bir topluluğu 'Aleviler' diye bir kelimenin ardına sığdıracaklarını ve herhalde kendi kafalarındaki 'kırmızıçizgilerin' onları da sarmalayıp hapsedeceğini umdular. Ne var ki bu 'kırmızıçizgi' söylemi başkalarının ne yapacağına ideolojik olarak karar verme yetkisini kendinde gören bildik bir zihniyetin uzantısından başka bir şey değil. Burada mesele Gülen'in fikirlerini paylaşmak değil, Gülen gibi insanlarla beraber yaşama iradesine ve isteğine sahip olup olmamakta. Başkalarını kınarken siz de aynen 'onlar gibi' davranıyorsanız taleplerinizin ne kadar inandırıcılığı olabilir? Diğer taraftan Gülen gibi insanların bu toprakların parçası olduğu bir gerçek olduğuna göre, 'Aleviler' o savundukları 'bölünmez bütünlüğü' nasıl koruyacaklar acaba? Devleti arkalarına alarak bütün Gülen taraftarlarını yurt dışına sürüp bunun 'demokratlık' olduğunu iddia ederek mi?

Neyse ki bütün Aleviler bu türden bir kafaya sahip değil... Sözcü olmayan ama sözü olan bazı Alevilerin sivil anayasa talebini seslendirdikleri çağrıları buna iyi bir örnek: "Anayasa Mahkemesi'nin üniversitelerdeki türban/başörtüsü yasağını kaldıran düzenlemeyi 'esastan' bozarak iptal etmesi, uzun süredir ciddi bir tıkanma yaşayan sistemin demokratik bir reformasyona tabi tutulmasını, daha fazla kaçınılamaz bir zorunluluk haline getirmiştir... Sorunu tek başına 'türban sorunu' olarak görmek ciddi bir yanılgıdır. Sorun, sistemin değişim-dönüşüm ihtiyacına karşı sistemin gösterdiği muhafazakâr, statükocu bir dirençle karşı karşıya olmamızdır... Sorunun 'laikliğin korunması' olduğuna inanmıyoruz. Çünkü bizler çok iyi biliyoruz ki, 'tehlikede' olduğuna inanmamız istenen ve bunun için ülke ve toplumun karşıtlaşması, kutuplaşması sağlanmak istenen bir 'laiklik' sorunu gerçekte yoktur. Çünkü Türkiye'deki sistem laik değildir. Alevilerin varlığının dahi tanınmadığı, istemlerinin görmezden gelindiği, Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle insanlarımızın inançlarının 'kumanda' edilmek istendiği bir sisteme gerçek manada 'laik' denemez. Çünkü laiklik; yasalarla güvence altına alınmış bir düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünden, devletin bütün inançlara eşit mesafede olmasından ve kimsenin inanç ve ibadetine müdahale edilmemesinden ayrı düşünülemez... Yıllarca toplumumuzu inançları, etnik ve kültürel değerleriyle birbirine 'karşıt' hale getirenlerin, birbirine karşı konumlandıranların, bu yöndeki hesap ve beklentilerini bozmak zorundayız. Çünkü söz konusu olan ortak geleceğimizdir."

Burada da laiklik kaygısı, birlik bütünlük arzusu var. Ama devletin etrafında ve devlet üzerinden değil, toplumun içinden ve kendine benzemeyenlerle birlikte... Alevi cemaati de diğerlerine benziyor. Bir yanda klişeleri tekrarlayarak düşünce serdettiğini sanan vesayetçiler, diğer yanda düşünceleriyle klişeleri kıran demokratlar...