Dinlerarası Diyalogun Zorlukları

Dinlerarası diyalogun verimli ve sürekli olabilmesinin önünde duran bazı zorluklar var. Ben, sağlayacağı yarar ve imkanlardan önce bu zorlukların göz önünde bulundurulması gerektiğinin daha gerçekçi bir tutum olacağını düşünüyorum.

Her şeyden evvel, bu tür nazik bir ilişkiye girişirken, "yanlış beklentiler" içine girmek, daha başından maksadı aşan beyhude bir işe girişmek olur. "yanlış beklenti"den kastettiğim, "dinlerarası diyalog"la kısa sürede "dinlerin tevhid edileceği" veya "ortak sorunların sihirli bir değnekle hemen sona ereceği" hususudur. Hiç şüphesiz, tarih içinde belli teolojik/itikadi ve pratik şekiller alan dinler birer realitedir; bu realite ne görmezlikten gelinir ne de kolayca bir başka dinin, onu diğerlerinden ayran belli başlı teolojik/itikadi temel varsayımlarının doğruluğunu kabul eder. Dinlerin tevhid edilmesi ve ortak sorunların ortak bir anlayışla (teşhis ve tedavide konsensüs) hemen çözüme kavuşturulmasının önünde engel duran belli başlı üç ana faktör var: ".

1. Kelami/teolojik faktör;
2. Tarihi faktör;
3. Aktüel faktör.

Kanaatime göre, Yahudilik'te varlık zincirine temel teşkil eden seçilmiş kavim ve havranın dışındaki bütün dünya mekanının haramlarla donatılması; Hıristiyanlık'ta ilk günah, Tanrı'nın İsa'da bedenlenmesi, kurtuluşun kilise ile mümkün olması ve teslis ile İslamiyet'in tevhid ve vahiy inancının telif edilmesi ve birleştirilmesi mümkün değildir. Daha başka az önemli görünen temel farklılıklar da var; mesela Nuh Aleyhisselam'ın gemisinin Ağrı (Ararat: Küçük veya Büyük Masis) Dağı üzerinde mi, yoksa Cudi Dağı üzerinde mi durduğu Kur'an ile Tevrat; Isa Aleyhisselam'ın çarmıha gerildikten sonra "göğe mi çekildiği" yoksa "öldüğü" mü yine Kur'an ile İncil(ler) arasında temel bir farklılıktır. Örnek olarak zikrettiklerimizin dışında her üç semavi din arasında başka teolojik/kelami farklılıklar bulmak mümkündür.

Tarihi faktör ise, dinlerin tarih içinde sergilediği genel ve yerleşmiş pratikleriyle ilgilidir. Yahudilerin çeşitli tarihi dönemlerde Hristiyan aleminden gördüğü büyük mağduriyet, 11. yüzyıla kadar gettolar içinde yaşamaya zorlanmaları; Avrupa'nın İslam dünyasına düzenlediği Haçlı seferleri; Kilise'nin sömürge faaliyetlerinde bir tür öncü rol oynaması ile hatta Hıristiyanlığın içinde yıllar yılı süren din ve mezhep savaşları tarihin acı izler bırakan hatıralarıdır. Tabii ki dinler arasındaki geçmiş kavgaları kan davalarına çevirmek doğru değildir; ancak aktüel bir durumda bir tutuma sahip olurken, beşer hafızası geçmişi zihnin ekranına taşır ve duruşu derinden etkiler. Aktüel durumda da dinlerin şimdiki duruşunu hem teolojik/kelami etkilerden hem tarihi pratiklerden büsbütün bağımsız düşünemeyiz. Bu, her dini kendi havzası içinde farklı siyasal ve uluslararası ideallere yöneltmekte önemli rol oynamaktadır.

Bu üç ana faktörü göz önüne aldığımız zaman, dinlerin birleşme gibi bir eğilim içine girmek istemeyeceklerini ve esasında buna gerek de olmadığını söylememiz mümkün.

Dinler birleşmez; ancak dinler arasında zaman zaman derecesi artan veya düşüş gösteren geçişler olabilir. görünen pratik, geçişlerin diğer dinlerden İslamiyet'e doğru olduğu yönünde seyrettiğidir. Biz, İslamiyet'e geçişi, "ihtida" olarak tanımlarız. İslamiyet, "son din" olması hasebiyle tarih boyunca süren İlahi vahiy ve davetin kemale ermiş halidir; "Allah katında makbul (olan) Ed-din"dir. Bu açıdan bakıldığında, bir Yahudi veya Hristiyan, İslamiyet'e geçince, aslında apayrı bir din galaksisinden bir başka dinin galaksisine geçmiş olmaz veya kendi dininden büsbütün ayrılıp kopmuş sayılmaz; belki dinlerin kemal seyrinde en üst ve son basamağa yükselmiş olur. başka bir ifadeyle Ed-din olan İslamiyet, hem kadim hikmet ve geleneksel kültürlerin, hem de diğer semavi dinlerin özünü teşkil eden öğretileri içermekte, kemallerini temsil etmektedir. Bundan dolayı İslamiyet, en çok "dinlerarası diyalog"a yatkın ve istekli olmak durumundadır. Ancak bugüne kadar İslamiyet yönünden bu konuda ciddi bir teşebbüste bulunulmamışsa, bunun kusurunu müntesiplerinde aramak gerekir. Cuma günü "dinlerarası diyalogun zarureti"ne değinelim.