Emirsultan'da Hüzün Yağmuru
Bursa'dan Bayram Kusursuz'un merhum Ömer Türkmen kardeşimiz için yazıp gönderdiği bir yazıyı takdim ediyorum:
Sağlığına kavuşması için aylardır dualarımızda dillerimize pelesenk ettiğimiz bir büyüğü ebedî âleme uğurladık. Bir yıldız daha kaydı gökkubbemizden. Allah dostları, "Âlimin ölümü, dinde öyle bir gedik açar ki, zamanın ilerlemesi o açığı kapayamaz. Bu, yarası sarılamaz bir musibettir. Âlimin ölümü, âlemin ölümüdür. Bir topluluğun ölümü, bundan daha hafiftir." derler. Evet o, gerçekten bir âlimdi; toplumu aydınlatan, ilmiyle âmil bir âlim. Böyle olduğuna, kabrinin başındaki özü sözü doğru yüzlercenin şehâdeti yeterli. On beş senedir fakir de onu hep böyle bildim. Okuyan, yaşayan, etrafına faydalı olmaya çalışan ve kelimenin tam anlamıyla bir "hizmet insanı"ydı o. Ekim'in 22'sinde, yüzlerce vefâkâr insan Emirsultan'a akın etti. Gönüller buruk, çehreler hüzünlü, gözler yaşlı, sîmâları pırıl pırıl bu kudsiler, bir hizmet üveykini gömdüler Emirsultan'ın eteklerine. Hayır, hayır, belki onu, gönüllerine gömdüler. Çünkü o, gerçekten sevilecek ve imrenilecek hayırlı bir insandı. Aylardır dualardan düşmüyordu. Ravza'da, Mescid-i Haram'da, Eyüpsultan'da ve daha bilmem hangi kudsî ocaklarda dua dua yalvarılıyordu, şifâ bulması için. Ama buraya kadarmış. Eyyâm-ı mâdûdât'ta sayılı nefesler tükendi.
Ramazan içi, bir cuma günü rıhlet vaktiymiş. Bunca ızdıraptan sonra, yüzlerce oruçlu sinenin duasını almak da varmış kaderde. Ve öyle de oldu, Ömer Türkmen Hocamız Hakk'a yürüdü.
O, Bursa'yla bütünleşmişti âdetâ ve ebedî âleme de yine oradan yürüdü. Hicret ettiği yere gömülmek istiyordu. Cenâzede aynen kendisi gibi yüzlerce pırıl pırıl sîmâlar vardı. Aynı gün defnedilmesine rağmen, duyan akın etmişti Emirsultan'a. Câmi cemâatinden onu tanımayan birileri kendi aralarında konuşuyorlar. Kulak verdim. Biri diyor ki: "Allah Allah, bu kalabalık da ne böyle?" Yanındaki cevap veriyor: "Herhalde çok muhterem birisi vefât etmiş." Ey tanımadığım kadirşinas insan! Doğru söylüyorsun. Bugün çok muhterem bir kul, bir buçuk senedir mide kanseriyle sağlık problemleri çeken bir ilim adamı, fânî âlemdeki son yolculuğuna çıktı. Hüzünlüyüz. Kervandan bir dost daha ayrıldı. O, kalabalığın arasında toprağa gömülürken gözlerim hep semâlardaydı. Ama, oralarda bir yerlerde onun silüetini, o muhteşem kalabalığa tebessüm edişini görebilecek bir yüreğe sâhip olmadığımı daha sonra anladım. Semâların mânen ağlamasını gözlüyordum. Hani mü'minler ölünce, yerler gökler ağlarmış ya. O, gerçekten ardından ağlanacak biri. Neşr-i Hakk'ı hayatının biricik gâyesi bilen ve kırk dört yıllık ömründe bundan başka hiçbir emeli olmayan, beklentisizlerden biriydi. Aslında aylardır bekleniyordu vefâtı. Ama gönlümüz bunu hiç de kabullenmek istemiyordu. Kendisine o kadar dua edildi ki, gömülürken bile bir şekilde kalkıp geliverecek hissi ve güveni uyanmıştı içimizde. Ama bizler, duanın bir görev ve ibâdet olduğunu, istenen her şeyin ille de olmasının gerekmediğini bilmeyenlerden değildik. İnanıyoruz ki yapılan dualar, onu mânen diriltmiş ve Allah katındaki değerini artırmıştır. "İrciî" emr-i şerif'i gelince bize, gözyaşı dökmek ve olup bitene teslim olmaktan başka ne düşer ki! Âh! Senin gibi yaşamak gerek ey aziz insan. Gıpta edilecek bir hâldeydin. Bak Ömer abi! Hayatını yoluna adadığın, yıllarca rahle-i tedrisinde oturduğun ve ondan aldığın ışıktan kriterlerin neşrini yegâne bir vazife bildiğin büyüğümüz, "İman ve Kur'an hizmetine gönül vermiş nurlu sîmâlardan, vefâsı, sadâkati ve salâbet-i diniyesiyle örnek teşkil edenlerden.." diyor senin için.
Bursa'da âdetâ bir çınardın. Gölgende herkese yer ayırır, şefkatinle kucaklardın hepimizi. Varlığın yetiyordu abi! Biliyorduk, hastaydın. Seni görmek de zordu. Ama varlığın, nefes alıp vermen bize yetiyor, büyük bir huzur veriyordu. Son zamanlarda uzaktan uzağa da olsa tâkip ederdik durumunu. Yakınlarda İnegöl dağlarında bir civanmerdin köy evinde birkaç hafta ârâm etmiştin. Ama şimdi yoksun. O tatlı ve dolu dolu sohbetler bitti. Oda komşusu olduğumuz kutlu zaman diliminde, aramızdaki yaş ve baş farkına rağmen, bunu aslâ hissettirmez, bir abi, bir kardeş ve samimî bir arkadaş gibiydin. Aynı mekânı paylaştığın öğrencilerine bile, ne kadar külfetsizdin, ne kadar da içimizdeydin. Etrafında bir kısım gül yüzlülür ve sen.. o meşhur mavi eşofmanınla çiğköfte yoğururkenki enstantanenin resmini titrek ellerle her tutuşumda gözlerim dolacak. Hastalığından bu yana Bursa'ya her gelişimde bana ayrı bir hüzün basardı. Şimdiyse buralardan geçmek daha da ızdırap olacak. Âh, dersle, sohbetle özdeşleşen hizmet insanı! Emirsultan'a ikinci bir sultan çok değil miydi!
- tarihinde hazırlandı.