‘Hey gidi günler’in dergisi

‘Hey gidi günler’in dergisi

‘Gönüllüler Hareketi’nin evlerinden biri de Sızıntı… Bugün 35 yaşında ve ummana ulaşmak için kanatlanmaya devam ediyor. Derginin başyazarı, ilk sayısında “Senin için bu yola atıldık yavru!” diye sesleniyordu. ‘Damlalar’da anlatılanlarla yeni bir dünya kurdular geçen süre zarfında…

Sıza sıza göl olur/Akar akar yol olur/Yaradan dileyince/Az çoklardan bol olur.” diyerek başladı yayın hayatına. Doğum tarihi 1 Şubat 1979, doğum yeri İzmir’di. Hâlâ dünyaya gözlerini açtığı yerde… 35 yaşına geldi, şairin hesabıyla yolun yarısında… Ama himmeti dar tutmayalım ve daha nice senelere erişsin… Ummana kavuşmak için kanatlanmaya devam etsin. Kapağındaki ağlayan çocuk büyüdü ama gözyaşları sızmaya devam ediyor. Sadece gözlerinden değil, kalbinde de… Derginin başyazarı ‘Bu ağlamayı dindirmek için yavru’ diye sesleniyordu: “Senin için bu yola atıldık yavru.” diye merhametli bir bulut gibi yağıyordu: “Dünün bugününü doğurdu ve bugünün ne olacağı belirsiz yarınlarını hazırlamakta. Yolların ayrımındasın yavrucuk... Şimdi bana müsaade et de, şu badirede Bahadır’ın olayım. Mızrabımı senin için vurup, feryadımı ruhuna duyurayım. Bu fırtına ve bu yangında gerektiği an imdadına koşamadığım için de kaldırım taşı gibi şu mücrim başımı ayaklarının altına koyayım. Ve bütün mücrimler adına senden özür dileyeyim: Bir keyf uğruna varlığına sebebiyet verenleri, etine-kemiğine bağlanıp gönlünü unutanları, bir geçici dem için ebediyetine kıyanları, ruhuna hoyratlık aşılayıp sefaletini hazırlayanları afveyle yavrucuk.”

‘Abone bulan çilekeş insanlar olmasa bu çark dönmez’

Sızıntı, aylık edebiyat ve popüler bilim ağırlıklı bir dinî dergi olarak tanımlansa da bu davaya omuz vermiş, gönül vermiş adanmış ruhların evi oldu aslında. Dergi, gâh sıcak bir ekmek gibi girdi evlere gâh bunalan gönüllere ‘Kalk yiğidim!’ diyerek kıyamet aşısı vurdu. Türkiye Öğretmenler Vakfı’nın bir yayını olarak neşredilmeye başlayan derginin temsil ettiği sivil toplum hareketinin büyümesine paralel olarak hem abone sayısı arttı hem de beş farklı dilde Türkçe, İngilizce, Almanca, Rusça, Arapça yayımlanmaya başladı. Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. İrfan Yılmaz, Sızıntı dergisinin fonksiyonunun ozon tabakası gibi koruyucu olduğunu söylüyor.

Derginin yayın ekibi ve çalışanları

İrfan Yılmaz, derginin ilk sayısının 6 bin, ikinci sayısının 7 bin 500, üçüncü sayısının 9 bin ve daha sonra 11 bin, 22 bin, 33 bin şeklinde artarak basıldığına dikkat çekiyor. Bugün itibarıyla 800 bin tirajıyla Türkiye’nin en çok satan dergisi. İrfan Yılmaz, bir parantez de derginin asıl sahiplerine açıyor: “Bütün güzel gelişmelerin arkasında dimdik duran, fedâkâr abonelerimizi asla unutmamamız gerek. Eğer aşk, şevk ve gayret içinde canını dişine takarak abone bulmaya ve yeni okuyucularla tirajımızı artırmaya çalışan ülkemizin çilekeş insanları olmasa, bu çarkı döndürmenin mümkün olmadığını hepimiz idrâk ediyoruz.”

Yazı İşleri Müdürü Sedat Şentarhanacı da Sızıntı’nın ilk çıktığı günden bugüne çizgisini hakkaniyetle koruduğuna vurgu yapıyor. Şentarhanacı, kaleme alınan sosyal yazıların muhteviyatıyla geçmişten bugüne köprü kurduğunu belirtiyor. Toplumun manevî temellerinin ve insanî değerlerin her vesile ile dile getirildiğini anlatan Şentarhanacı, “Sosyal bünyenin sağlıklı bir şekilde devamını temin eden temel dinamiklerimiz, ferdi ve içtimai alanda insanın huzur ve sükununu sağlayan müessese ve sistemlerimiz incelenerek, yaşanmış ve başarılmış güzel şeyler okurumuzla paylaşılmakta; onlardan ibret alınarak günümüzün problemlerine alternatif bilgi, yorum ve çözümler sunulmaya gayret edilmektedir.” ifadelerini kullanıyor.

Son söz derginin başyazısından: “Evet, hedefli yaşayanlar hedefli ölürler; ölünce de mezarları gönüller, hattâ bütün bir mâşerî vicdan olarak orada ebedlere kadar yaşarlar. Bu yüksek ruhlara mukabil, çıkarlarının esiri kurnaz geçinen tâli’sizler ise dünyada her şeyi boş verir ve hep hevâlarının, heveslerinin tasmalı köleleri olarak kalırlar ki, bunların yaşamaları bir zillet, arkada bıraktıkları tam bir melânet, akıbetleri de felâket üstüne felâkettir.”