Merhum Hacı Kemal Erimez
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Yeri doldurulamaz bir aksiyon insanıydı" dediği Kemal Erimez 22 Nisan 1926'da Samsun'un Havza ilçesinde doğdu. Ömrü boyunca hep hayır işlerinde koşturan Kemal Erimez, son nefesine kadar hep aynı enerji ile doluydu. Yurtiçinde ve yurtdışında açılan onlarca koleje katkılarıyla bilinen Kemal Erimez, son olarak Tacikistan'daki Türk kolejlerinin açılmasına ön ayak olmuştu.
Tedavi gördüğü Haseki Hastanesi'nde 13 Mart 1997 Perşembe günü hayata gözlerini yuman Kemal Erimez, 14 Mart 1997 Cuma günü Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Fatih Camii'nde kıldırdığı cenaze namazı sonrasında Topkapı Mezarlığı'na defnedilmişti.
Bu konuda daha geniş bilgi için Muhittin Küçük tarafından kaleme alınan "HACI ATA" kitabına başvurulabilir. Hacı Kemal Erimez'in hayatına dair notları okurken bir yandan da onunla beraber olmuş kişilerin kıymetli hatıralarını okuyacaksınız.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin dilinden Hacı Kemal Erimez
Fethullah Gülen Hocaefendi 29 Mart 1997'de STV Haber Kritik[1] programına konuk olduğunda Osman Özsoy'un değişik sorularını cevaplandırdı. Hacı Kemal Erimez de bu programdan 15 gün önce vefat etmişti. Onun ayrılığı henüz tazeliğini korurken, Osman Özsoy'un dünyaya yayılan Türk okulları konusunda sorduğu soruyu cevaplandırırken şöyle diyordu.
Allah'a hamdolsun ki milletime karşı medyuniyet hisleriyle meftun bulundum. Bu işin gerçek müşevviği değilim, kaynağı da değilim, yönlendiricisi de değilim. Bu meseleyi yürüten Türkiye'deki yüzlerce insanla birlikte olup belki bir tanesi olma yolunda Rabbimin rızasını kazanmaya çalışıyorum. Pek yakında onlardan çok değerli birisini kaybettik. Allah rahmet etsin. Hacı Kemal Erimez. Birçok yer bu fikir işçisinin ve fikir mimarının düşüncesiyle şenlendi. 70 küsur yaşlarında ömrünün son günlerini Tacikistan'da o fevkalade şekeri, fevkalade rahatsızlığıyla geçirdi. Göçüp gitmekle benim on gündür hayatımı hicran etti. Hacı Kemal gibi yüzlerce Hacı Kemaller var. Geçen gün onlara iltihak eden Aydın Bolak[2] gibi binlerce aydın insanlar var. Bunların her biri biryerlerde böyle bir müesseseye sahip çıkarak "ben yapacağım" diyor.
Bunun arkasında hiçbir şey aramamak lazım. Bana bir gün sordular, bu değirmenin suyu nereden geliyor diye. Ben de dedim; milli mücadelede geldiği yerden geliyor. Bu millet bir hizmete inanırsa küheylanlar gibi şahlanır, üveykler gibi semada pervaz eder. Ve seve seve ölüme koşar Allah'ın inayet ve keremiyle. Hiç kimse bir şey aramamalı. Su-i zan edip bir şeyler yapmak yerine bu hizmetleri yapan insanların üzerine sistemli maliyelerini salarlar, kontrol ederler. Çünkü artık o ülkelerde sahip çıkılıyor bu işe, onlar yapıyorlar. Hayırlı bir teşvik yapılmışsa bir yerde, bence bu teşvik su-i niyetlerle karartılmamalı, üzerine gidilmemeli. Şayan-ı takdir Türk toplumu o meseleyi anladı ve değişik platformlarda bu meselenin yanında olduğunu ifade ediyor. Kadirşinas Cumhurbaşkanımızın[3] bir okulu açmasının yanında, o okulda her nasılsa kazaya uğrayan bir öğretmeni de kendi uçağında kendi yerine oturtarak Türkiye'ye getirmesi ona öyle bir kredi kazandırmıştır ki, bunu tarih yazacak. Sayın Meclis Başkanımızın o yürekten ifadelerini, kadirşinas sözlerini, Türk toplumu değerlendireceği yerde onu değerlendirecektir.
Yaptıklarını tarih yazacak
Fethullah Gülen Hocaefendi Hacı Kemal Erimez'in genel karakteri ve kişiliği hakkında da şunları ifade ediyor.[4]
Herkesle muhatap olabilecek, konuşabilecek bir seviye kazanmış bir hali vardı. Ben şahsen böyle buldum. Böyle bir arkadaşı bulduğuma da çok sevindim. 35 sene arkadaşlığımız, vefat edeceği ana kadar devam etti. Onun bana karşı, bilmem bir arpanın kaçta biri kadar dahi bir rencide olma halini müşahede etmediğimi, şu anda kafamın derinliklerine giriyorum, yokluyorum, kalbimin derinliklerinde dolaşıyorum, hayalimi zorluyorum ama rencide olduğumu hatırlamıyorum. Beni incitecek hiçbir şey söylemedi.
Azerbaycan'da, Kazakistan'da, Özbekistan'da tesiri vardır, her yere, gitti. Her yerde yaptığı şeyler kendisi için bir göz ağrısı oldu, ara sıra gidip onları gezme lüzumunu duydu. Fakat son senelerde, vefatından evvel, üç-dört sene büyük ölçüde himmetini, kavganın, gürültünün bulunduğu, okulların basıldığı, insanların öldürüldüğü, şahsi hayatın pek güvenli olmadığı Tacikistan'a hasretti. O insanları, bakanları dahi Türkiye'ye getirdi, gezdirdi, görüştürdü. Kendi bir verdi, başkalarına da verdirdi. Orada 4-5 tane okul açtı. 2-3 milyonluk bir ülkede 4-5 tane okul, oraya Türk kültürünün götürülmesi, bizim tanıtılmamız, öyle lobiyle olacak şeyler değildi. Ülkemizin tanıtılması mevzuunda bile gelecekte devleti idare edecek bahtiyarlar, Hacı Kemal'in yaptığı hizmetler karşısında zannediyorum ona Nobel ödülleri takdim edeceklerdir. Dünyanın belli bir kesiminde, hususiyle Asya'da Türkiye'nin tanıtılması mevzuunda, şimdiye kadar ne bir bakan, ne bir hariciyeci, ne bir harici misyon, onun kadar önemli, onun kadar engin, onun kadar derin, onun kadar kalıcı hizmet vermemiştir. Bunu geleceğin bahtiyar tarihçileri yazacaklardır. Adeta bir okul hastası haline gelmişti.
Hanımı öldüğü zaman, burada değildi. Kızı vefat ettiğinde de dıştan geldi, zor yetişti. Bu ıstıraplar da onu çökertmişti. Evvela annesi, sonra hanımı, sonra kızı, üst üste aileden üç insan vefat etmişti ama o ince, o şefkatli insan ayakta dimdik duruyordu. Yıkılmamıştı, yerindeydi. Fakat hayrettir, deli gibiydi, "ille okul" diyordu, Asya'ya gidiyordu. Çok az ve zor tutabiliyordum onu. İşte bir hafta evinde kal, falan dedim... Hastalanıp, hastaneye kaldırılması o benim zorlamamla kaldığı süreye rastlıyor. O sırada ciddi bir kalp krizi geldi. Enfarktüs geçirdi. Hastaneye kaldırdılar koma oldu. Ama olmasaydı o, öyle yarım koma yine gidecekti. Tacikistan'da ölecekti. Zannediyorum, orada gömülmesini isteyecekti. Çünkü bizim atalarımız gittikleri yerden geriye dönmemişler. Her birisi, bir tapu gibi vefat etmiş, oralarda mezar taşlarıyla kalmışlar.
Tacikistan'da ayrı saygı duyarlardı. Ben, bakanların ona karşı saygısına şahit oldum. Onların ruhuna nasıl girmişti, o devlet büyükleri, ona karşı tavırlarında arkadaş gibiydiler. Ne hacılığı, ne sakalı, ne de namazı, onunla öyle derince temasa mani değildi. O başkalarını da bu haliyle rahatsız etmezdi. Asya açılmıştı, çoğu insan ne namaz, ne de oruç bilirdi. Fakat bu insandan hiç rahatsızlık duymazlardı. Bu durum, günümüzde bir kısım bağnazlıkların yaşanmasına karşılık, üzerinde durulması gerekli olan çok önemli bir husustur.
[1] Samanyolu Haber Kritik programında Osman Özsoy ile. 29 Mart 1997
[2] 27 Temmuz 2004'te vefat etti
[3] 25 Mart 1997'de Bangladeş'te Uluslararası Ümit Okulu'nu hizmete açan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 27 Mart'ta dönerken, Bangladeş'te kaza geçiren Süleyman Alptekin adlı öğretmeni uçağına alarak Türkiye'ye getirdi.
[4] Samanyolu TV, Ayna Haber Programı. 17 Mart 1999
- tarihinde hazırlandı.